28 Kasım 2007

YİĞİT ÖZGÜR ( KARİKATÜRİST )





Yiğit Özgür, 1977 İstanbul doğumlu, Türk karikatürist.
Ankara'da Hacettepe Üniversitesi Grafik Bölümü’nü bitirmiş, daha sonra karikatür çizebilmek için İstanbul'a gelmiştir.
Leman, L-Manyak ve Penguen dergilerinde çalışmıştır. Leman dergisinde fazla tanınmayan karikatürist, Penguen dergisine geçtikten sonra, kendine özgü uzun konuşma balonları ile dikkat çekmeye başlamış ve daha geniş kitlelerce tanınmıştır.
Çizer'in 2004 yılında karikatürlerini yayınladığı Doğan Kitapçılık'tan çıkan bir kitabı vardır.
2007 Ağustosunda aralarında Ersin Karabulut ve Memo Tembelçizer'in de bulunduğu bir grup çizerle birlikte, yeni bir dergi çıkartmak üzere, Penguen'den ayrılmıştır. Uykusuz isimli dergide yayın hayatına devam etmektedir.


26 Kasım 2007

RADYO5 HAFTANIN SANATÇISI


Craig David
Craig David, 1981 Hampshire, İngiltere doğumlu bir r&b şarkıcısı. Babası afrika kökenli olan Craig’in annesiyse bir İngiliz. Çocukluğu basçı olan babasının grubunu izleyerek geçirmiş.
Yerel bir radyo istasyonunda kendi remix’lerini çalan Craig David, bir süre sonra klüplerde çalmaya başladı ve bu sırada Artful Dodger grubunun beyni Mark Hill’le tanıştı. Mark Hill’in şarkılarına vokal ve düzenleme yaptı. İkili Capital Radyo’da birlikte bir program sunmaya başladı. 2000 yılında ilk hit şarkısı “Fill Me In”i yazdı ve henüz 19 yaşındayken hem İngiltere, hem Amerika listelerinde bir numaraya ulaştı. Wildstar Plak Şirketi ve Atlantik Records’la anlaştı ve ilk albümü “Born To Do It”, 2001 yılında piyasaya sürüldü. “Re-rewind”, “7 Days” ve “Walking Away” gibi şarkılar sayesinde, albüm dünya çapında 3.5 milyon sattı. 2002 yılında ikinci albümü “Slicker Than Your Average” piyasaya sürüldü ve beğeniyle karşılandı. “What’s Your Flava?” adlı single, o yılın en sevilen şarkılarından biri oldu. Albümde yer alan ‘Rise & Fall’ şarkısı, Sting’in ‘Shape Of My Heart’ parçasından bir sample içeriyordu ve şarkıda David’e Sting eşlik etmekteydi. Bu dönemde David’in plak şirketi iflas etti ve o da Warner Music’le bir anlaşma imzaladı. 2005 yılının Ağustos’unda ‘The Story Goes...’ adlı son albümü yayınlandı. Albümün ikinci single’ı “Don’t Love You No More (I’m Sorry)”, İngiltere listelerinde 15 hafta kaldı. Craig David, 25 yaşında olmasına rağmen 20 milyonu aşan satış rakamıyla, Avrupa’da en büyük ticari başarıyı kazanmış olan R&B şarkıcısı haline geldi.
Craig son olarak 2007'nin Ekim ayında çıkarttığı ve "Trust Me" ismini taşıyan dördüncü albümüyle İngiltere albüm listelerine başarılı bir giriş yaptı.Hot Stuff şarkısı ile Radyo 5 Top 40 de 6 numaraya kadar yükseldi.
RADYO5 HAFTANIN KLİBİ



25 Kasım 2007

TİTREMEYEN BİR ÇINAR - CAN DÜNDAR


Atatürk 1937'de Diyarbakır'a geldiğinde bir ilkokulu ziyaret etmiş. 3'üncü sınıfa girip çocuklara zor bir problem sormuş. Kafası üç numara tıraşlı bir çocuk, "Ben çözerim" diye tahtaya fırlamış, çözmüş problemi...Başöğretmen, öpmüş çocuğu..." - Ne olmak istiyorsun?" diye sormuş." - Âşık, Paşam!" demiş çocuk..." - Tamam ama..." demiş Atatürk, "Sen iyi bir mühendis ol. Bize köprüler, yollar yap, yine şiir yazarsın."* * *10 yaşındaki o çocuk, büyüyüp kafasına koyduğu gibi "âşık" oldu; köprüler, yollar değilse de şiirler, yazılar, kitaplar yarattı ülkesi için... 14'ünde "komünistlikten" içeri atıldı. Komünistliğin ne olduğunu karakolda öğrendi.25'inde Dil Tarih'e girdi; kürsüler kapatılınca işsiz kaldı.Sonra 33 yıl sürecek eğitimciliğine başladı; 33 yılın 27'sini sürgünde geçirdi.İlk atandığı Sivas Lisesi'nde milletvekilinin oğlunu sınıfta bıraktı diye kendisini eleştiren Milli Eğitim Bakanı'nı tersleyince Hekimhan'a sürüldü.Hekimhan'da köylerden topladığı öğrencilere ev tutup gece gündüz kurs veren oydu.Doktor Tahsin'le köy köy gezerek sıtma taraması yapan o...Orada, evindeki divanın altına gizlenen polisler, arkadaşıyla şiir okuduğunu saptayınca 7 ay cezaevinde yattı.* * *30'unda Elazığ'daki okuluna 5 bin kitaplı kütüphane kurdu.Bu başarısı Bitlis sürgünüyle "ödüllendirildi". Bitlis'te şımarık bir milletvekili yeğenini kovdu diye kızan Milli Eğitim Müdürüne, "Sen makamına âşık olabilirsin, ama ben cumhuriyete âşığım" dedi.Urfa'ya tayin edildi. Sonraki durağı Silifke'de bir harabe halde devraldığı liseyi, kısa zamanda en iyi üniversitelere öğrenci yetiştiren bir okul haline getirdi. Bedelini Aydın'a tayinle ödedi. * * *40'ında Artvin'deydi. Okul müdürünü öldürmüşlerdi. Kimsi gitmiyordu. Onu çağırdılar. Koşarak gitti. Bir 10 Kasım'da Atatürk'ün toprak reformu idealini anlatırken, "Sen ne diyorsun, in aşağı!" diyen valiye "Asıl sen çık dışarı! Senin Atatürk'ü dinlemen bile yanlış" demiş, kürsüden inip yaka paça dışarı attığı adamı bahçede de kovalamıştı.Sinop'a sürüldü. Çünkü Sinop Lisesi müdürünü bıçaklamışlardı.Göreve başladıktan 34 gün sonra "Haydi Kastamonu'ya" dediler.* * *12 Mart'ta Sivas'ta tutuklandı. Aklandı.Beyşehir'deyken "Su Getirme Derneği" kurdu; Belediye'nin yapamadığını yaptı diye merkeze alındı.Sonra nerede ateş varsa, oraya yollandı:Nusaybin...Cizre... Diyarbakır...50'sinde, her gün olay çıkan "Bozkurtlar kalesi" Atatürk Lisesi'ne müdür olarak atandı. Okula gittikten 2 saat sonra silahlı saldırıya uğradı. Silahla karşılık verdi. Çatışmayı izlemekle yetinen 243 öğretmeni görevden aldı. Yurdu katillerden temizledi. "Ey Türk! Titre ve kendine dön" yazısını sildirip yerine Atatürk'ün "Bağımsızlık benim karakterimdir" yazısını astırdı.Bir gün fizik laboratuvarına girdi, dersin konusu titreşimdi. Dersteki öğrencilere "Doğada her şey titreşir. Bunu bilin, ama siz sakın titremeyin" dedi.Hayranlıkla bu öğüdü dinleyen öğrencilerden biri de bendim.O sözleri ömür boyu hafızamdan silmedim.* * *Sevgili hocam Vecihi Timuroğlu, aydınlanma kavgasında sonraları dal gibi bir oğul ve kız yitirdi.Yine de dimdik ayakta kaldı.70 yıl önce üç numaraya vurulmuş başını okşayan "Başöğretmen"in adını taşıyan "onur ödülü"nü alacak bugün; vefalı Anadolu Eğitimcilerinin elinden...Biz de 81 yaşındaki çınarı ayakta alkışlamak için orada olacağız.Ve şahsında, bu ülkenin aydın ve çilekeş öğretmenlerinin ellerinden öpeceğiz.
Alıntı : TIKLAYIN

24 Kasım 2007

ELIZABETH


Yapım :
2007, Fransa/ İngiltere
Tür :
Dram/ Tarih
Yönetmen :
Shekhar Kapur
Senaryo :
William Nicholson, Michael Hirst
Oyuncular :
Clive Owen, Cate Blanchett, Geoffrey Rush
Yapımcı :
Tim Bevan, Eric Fellner, Jonathan Cavendish
Görüntü Yönetmeni :
Remi Adefarasin
Müzik :
Craig Armstrong, A.R. Rahman
Dağıtım :
UIP Filmcilik
Süre :
1 saat, 54 dk.
Gösterim Tarihi :
23 Kasım 2007

Özet
Kraliçe Elizabeth'in kuzeni olan İskoçya Kraliçesi Mary Stuart, İngiliz tahtını ele geçirmek için İspanya Kralı Philip ile çeşitli komplo planları yapmaktadır. Elizabeth'in sadık ve güvenilir danışmanı Sir Francis Walsingham, kraliçeyi komplo ve tuzaklardan koruyabilmek için vargücüyle çaba gösterir. İmparatorluğunu korumak için savaşa hazırlanmakta olan Elizabeth, macerapest ruhlu yakışıklı denizci Raleigh'e karşı hissettiği beklenmedik duygular ile kraliyet sarayındaki görevleri arasındaki hassas dengeyi tutturmak zorundadır.



23 Kasım 2007

TAVLA


Ben hep bir sehpa üstünde dururken insanların etrafına toplanıp oynadıkalrı şu oyundan ne anladıklarını hep merak ettim...Pek olağan gelmiyordu bir insanın zamanını böyle zar atıp geçirmesi ama bu yaşımda anladım ki olay sadece zar sallamak değilmiş...Bende elbette tadına vardım şimdi internettende ols aoynamadığımız zaman yok gibi ....Küçük birde araştırma yaptım neymiş ki bu tavla nereliymiş ki diye :)
Tavla, özel bir platform üzerinde 15 siyah, 15 beyaz taşla oynanan iki kişilik oyun.
Bilindiği kadarı ile, 1400 yıl önce İran şahı Nevşiyan'ın veziri Büzur Mehir tarafından 10 günde icat edilmiştir. Tavlada karşılıklı altışar hane 12 ayı, 15 beyaz ve 15 siyah pul ayın 15 gece ve 15 gündüzünü , karşılıklı 12'şer hane de günün 24 saati temsil eder.
Tavlada, 4500 civarında hamle ihtimali bulunduğundan oyunda ustalaşmak önemlidir. Ancak zar'ın şansı simgelemesinden dolayı şans faktörü de kendisini hissettirmektedir.
Bazı kaynaklarda "modern" ve "geleneksel" tavla gibi ayırımlar yapılıyorsa da ayırımın sebebi pentatlon ve modern pentatlondaki gibi oyunun kendisini ilgilendiren bir farklılık değildir.
Modern tavla ile kast edilen zarların tutmayı engellemek için fincanla atılması, ya da tavla takımlarının 21" olması gibi federasyon standartlarına uygun oyun oynanmasıdır.
Türkiye'de çok yaygın bir oyun olan tavlada usta oyuncular bir gelenek biçiminde zar kombinasyonlarının Farsça veya Zazaca'dan Türkçe'ye geçen isimlerini kullanırlar.

Zarların İsimleri
1-1: Hep Yek;
2-2: Dü Bara;
2-1: İki bir (dü yek);
3-3: Dü Se;
3-2: Seba -i Dü;
3-1: Se Yek;
4-4: Dört Cehar ("Caar" gibi de okunur);
4-3: Cehar -ü Se;
4-2: Cehar -i Dü;
4-1: Cehar -ı Yek;
5-5: Dü Beş;
5-4: Beş Dört(penc-i caar);
5-3: Penc -ü Se;
5-2: Penc i Dü;
5-1: Penc -ü Yek;
6-6: Dü Şeş;
6-5: Şeş Beş;
6-4: Şeş Cehar;
6-3: Şeş -ü Se;
6-2: Şeş -i Dü;
6-1: Şeş -ü Yek;
Tavla sporu ülkemizde çok yaygın olmakla birlikte henüz resmi bir statüye kavuşmamıştır. Düzenli turnuvalar düzenleyen ve resmileştirilme çalışmaları süren Türkiye Amatör Tavla Federasyonunun başkanlığını Arda Fındıkoğlu yürütmektedir. Güncel tavla haberlerini http://tavla.tr.pokernews.com/ adresinden okuyabilirsiniz.

21 Kasım 2007

UNUTMAK


RESİMLİ ŞİİR



Gecelerin birinde çıkıp yüreğinin doruklarına oturdu, insanlardan bir insan. Tefekkür için en güzel saatti yaşanılan, dupduru seher vakti. İnsanlar çoktan derin uykunun sıcak kucağındaydı. O ise düşüncelere daldı. Hayatın ruhun ne olduğunu düşündü. Neydi insanların hayatları boyunca peşinden koştukları gerçek.? Bazen bir damlası için koca ömür gözden silinen Niye anneye babaya bu kadar bağlı olurdu insan ruhu? Neden ebeveynler evlatlarının rahatı için binbir çileye katlanıyorlardı? Sadece insanmıydı bu yolun yolcusu? Hayır bütün kainatta aynı kanun işliyordu. Bir atomda bile elektron, protonun etrafında dönüp duruyordu; dünyanın güneşin etrafında döndüğü gibi, alıp başını gitmediği gibi. Ebeveynlerin hepsi yavrularının peşinde koşuyordu neden? Cevabı basitti: SEVGİ’ydi bu. Kainatta gözlenen ve insan hayatının her safhasında hissedilen sevgi... Peki neydi sevgi? Başta insan bütün mahlukatı peşinden koşturan sevgi neydi? Bütün yüreklerde arzulanan; yaşamayı anlamlı kılan; hayallerde kurulan doğumdan ölüme onun için yaşanan bulununca içinden çıkılmak istenilmeyen.... Sevgi nasıl doğar nasıl ortaya çıkardı ansızın? Kaynağı neydi sevginin.?Niye bir çiçeğin güzel yüzüne bakmadan geçilemez? Güneşin doğuşu ve batışı ufukta rengarenk manzaralar çizerken insan ruhu şiir yazmak dalıp gitmek ister neden? Ya da bir ihtiyaç anında bunalmışken yanıbaşında bitiveren bir dost eli, yüreklere sıcaklık taşır niçin? Ana kucağı niye hep tatlıdır, düşlerde bile? Hatır soran içten bir ses memnuniyet verir, niye? Bütün bu sorulara verilecek cevap sevgimi? Evet sevgi başka neki? Sevgi kaynağı fedakarlık olan bir ırmakmı, susadıkça içilen, içildikçe kavrulmuş ruhu serinleten? Yoksa güzellikmi, b,r gülün yapraklarının açılışında, bir yavrunun gül avuçlarında saklanan? İlkbahar gelişinde bütün yeryüzünü şenlendiren şey sevgimi? Sevgi vermekmi? Sıcak bir dost eliyle uzanan, samimi bir gülümseyişle sunulan? Sevgi cesaretmi?Destek çıkan savunan yalnız bırakmayan!... İnsan sevginin neresindeydi peki?İnsan sevgiye hasret doğuyordu; insan sevgiyi arayıp duruyordu ilk nefesten son nefese. Koşuyordu peşinden bütün gücüyle.Bunun için yaratılmıştı.Kimi buluyor kimi bulamıyor.Kimi bulduğunu sanıp aldanıyordu bir ömür boyu.Şeytanın hiç olmadı kadar oyuncakları vardı asırlarında. Süslü yaldızlı pırıl pırıl parıldayan Ulaşılması kolay bin bir teşrifatçı ile sunulan.İnsanın bir yönü çocuktu hep; sunulanı hemen alıyordu.Ellerini yüreğini parçalıyordu herşey.Gözleri öylesin kamaştıki bazılarının, bir ömür boyu farkına varamıyorlardı. Sevgiyi kaybedenler, sevgiyi bulamayanlar; sevgiye düşmandı. Tahammül yoktu gerçek sevgiye yüreklerinde.Bütün mahlukata yansıyan merhamet, şefkat ,hikmet, ilim ve sanatın adı tesadüf, içgüdü, raslantı. Tabiattı sözlüklerinde.Adlar takmışlar takılıp kalmışlardı.Ne menem şeyler oldukları net olmayan içi boş kelimelerin arkasına saklamışlardı hakikatleri.Sevgiye düşmanlık göz ve gönülleride kör etmişti.. Mühürlenmişti alıcıları; bilemez göremezlerdi kolay kolay artık. Sonsuza dek yazık etmişlerdi kendilerine ve peşlerinden gidenlere. Anlayamadılar sevdalılarının halini. Onlarada isimler taktılar. Çözdüklerini sandılar hiç tanımadan. Yanıldıkça yanıldılar. Güneşleri yüreklerinde gözleri ufuklarda kainatın tamamıyla ilgiliydiler.Kainata yansıyan her ismi, her sıfatı okuyarak arı gibi bal topladılar gönüllerinde bir ömür boyu. Bir ömür boyu ballarını sundular açlara. Susuzluktan çatlamış yüreklere masmavi gökyüzünden süzülüp gelen akbulutlar gibi cansuyu taşıdılar bitiviye. Hiç yorulmadılar çalışmaktan yılmadılar kendilerine atılan taşlardan.Yaratılanı sevdiler yaratan’dan ötürü. Sevgiyi okudular kainat kitabından; bilmeyenlere sevgiyi öğrettiler.Yolda kalmadılar vede vazgeçmediler sevgiden. Alıntıdır..

20 Kasım 2007

BEKLENEN

Hayatında kimi yakın buluyorsan ona anlat kendini ...Senden geriye seni bilen kaç kişi kalırsa onunla övün...İyi anıl güzel hatırlan...En büyük mirasın bu olsun...Çarpma, çalma ve kalp kırma...
İnsanız geri dönüşü olmayan yollara saparız ama çıkmaz bile olsa her yol bir yere varmaz mı ? Sonunu göremiyorsan bilki yanlış içindesin ....Yanlışın neresinden dönersen kardır...Seni sevenleri, seni özleyenleri bekletme...Hayatın stresine çak tekmeyi seni seviyorum de....Bak bakalım ozaman yastığına başını nasıl bir huzurla koyuyorsun...

Agnus

NEFES NEFES AĞAÇLAR

Ağaçlar tek başlarına bütün karbondioksiti ememezler. Küresel ısınmayı durdurmak için karbon salımlarımızı azaltmalıyız.




GREENPEACE

19 Kasım 2007

RESİMLİ ŞİİR

GÜLMECE

- Hıdır... Hıdıııırrrr...
-Hıııı??! Ne vaaarr??
-Uyuyon mu?
- Yok böğrülce ayıklıyom... Soru mu lan bu Hacer? Uyuyom tabii ya ne edecem... Yat sen de zıbar hade...
-Senin işin bitti tabii, devirip gıçını yatabiliyon... Şipşak yap,sonra horul da horul uyu... Bir kere de geç gelsen dişimi kırıcam...
- Gecen gece eve geç geliyon diye dırdır ettiydin de, ben senin dişini kırdıydım ya daha ne istiyon? - Ben o geç gelmekten bahsetmiyom... Birlikte gelmekten bahsediyom...
- Beraber mi gelecen? Kız o saatte dışarda senin ne işin var ki eve benimle gelecen lan?
-Off be Hıdıır off beee Hıdııırr. Sen beni anlamıyon... - Ya sabıııırrr... Uykumu gaçırdın gene bak, de hele ne istiyon...
- Orgazm neyin istiyom tamam mı? Orgazm olmak benim de hakkım...
-Orgazm da ne lan?
- Hıdır... Bazen diyom ki kendi kendime acaba ben de zoofili mi var?
- Ne fili? Ne diyon ya?
-Zoofili... Yani hayvanlarla ilişkiye giren dimek. Eh ben de senin gibi bir öküzle her gece yatağa girdiğime göre...
- Sen bana öküz mü dedin?
- Bildiğin kelimelerden konuşunca anlıyon bakıyom...
- Ya Hacer yat diyom sana... Orgazmmış... Yok bilmemne filiymiş...
- Ne fili be cahil ay... Zoofili...
- Hacer yarından tezi yok o kadının evine temizliğe gitmiyon tamam mı?
-O kadın dediğin koskoca bir yazar tamam mı? Doğru konuş. Femisnistlerin başı... Lideri... İdolüm o benim.
- Ne dol ne dol?
- İdolüm deyyom... Onun evini temizlemek benim için şerefdir tamam mı? Bütün kitaplarını, dergilerini okuyom ben onun...
- Sonra da yalan yanlış öğrenip benim uykumu kaçırıyon... Sana ne lazım orgazm... Onlar zengin garıları için...
-Heç de bile... O fizyolojik bir ihtiyaç...
-Fiz...yo...ne?-Milletin kocaları evrim geçirdi metroseksüel oldu... Sen daha bir insan olamadın be Hıdır... Evrim... evrim... eviluşın...
-Haceeeeerrr...- Neeee?
-Gız bu deminden beri dediklerini tekrar etsene
- Ne oldun lan hıdır, yanakların al al oldu...
- Dediğimi yap seeennn.
-Eviluşın... Orgazm... Metroseksüel... Zoofili... Fizyolojik... İdol... İstersen apurçunist de diyem... Ne olcaksa...
- De Hacer deee... Bir daha söyleee...
- Ne yapıyon Hıdır... Kudurdun mu len?
- Sen bu gavurca lafları edince gözüme yabancı avratlar gibi göründün de bir an...
-İstemiyom Hıdır... Kendimi şu an ilişkiye hazır hissetmiyom..
- Ama ben hissediyom... Gel buraya...
-Bu bir konsantrasyon meselesi Hıdır...
-Gonsontrosponon diyen dilerini yirin... Gel buraya Helga...
-Ne Helgası be? Adım var benim... Bireyim ben..Bıraaaak... Yetiiiişiiiin... Aile içi şiddete maruz kalıyom... Heeeellppp...Heeellllppp

GÜZEL KARTLAR


UNUTMAK


Çok puslu, az kokulu yansımaları sindirme çabası bu benimki...Hayatı anlama, tanıma içine akıp karışma derken ucundan kenarından uçları yakalama, bilinmeyeni görme, anlaşılamıyanı yaşama sevdası ...Kor sevdaların can yanığı ile nefes alma çabaları...Çok sararsan nefes alamaz kalp acıları özgür bırakmak lazım ....En anlamlı söz bu kalp acısından henüz ölen yok...Bukadar kara sevdalara gark etmiş kalplerde kanser ve verem görülemedi....Ruhumuzun kanser olmasına ne engel peki ...Tüm o acılara rağmen, kaybedişlere rağmen neden kanser olmaz ruhumuz ...Kanser bakıldığı zaman çok kuvvetli bir hücre yapısı alt edilmesi ondan zor ve en güzel örneğidir gücün kötüye kullanılması anlamında....Ruhumuz kanser olmuyor çünkü en büyük şey bahşedilmiş beynimize UNUTMAK.......

BEYAZ MELEK


Yapım :
2007, Türkiye
Tür :
Dram / Romantik
Yönetmen :
Mahsun Kırmızıgül
Senaryo :
Mahsun Kırmızıgül
Oyuncular :
Erol Günaydın, Cezmi Baskın, Ali Sürmeli, Yıldız Kenter, Arif Erkin, Mahsun Kırmızıgül, Bilge Zobu, Cihat Tamer, Zeynep Tokuş, Suna Selen, Tomris Oğuzalp, Gazanfer Özcan, Fadik Sevi Atasoy, Yavuz Bingöl
Yapımcı :
Murat Tokat, A. Levent Üngör
Görüntü Yönetmeni :
Eyüp Boz
Müzik :
Mahsun Kırmızıgül, Yildiray Gürgen, Kemal Sahir Gürel
Dağıtım :
Medyavizyon
Süre :
2 saat, 01 dk.
Gösterim Tarihi :
16 Kasım 2007




Beyaz Melek’ filmi; bir aşkın öyküsüdür.Bu aşk öyküsü, iki insanın birbirine duyduğu aşk değil, bir grup insanın hayata ve birbirlerine duyduğu aşkın ve sevginin hikayesidir.Filmde, doğudan batıya, mekteplisinden köylüsüne, gencinden yaşlısına sevginin her türlü motifi hem duygusal hem de esprili bir dille anlatılır.Kalplerimizi ısıtan tüm anlar ve bizi biz yapan tüm değerlerimiz daha önce hiç düşünmediğimiz yada hissetmediğimiz şekilde seyirciyle buluşturulur.Ve der ki : Sevgi asla yarına ertelenmeyecek, insanoğlunun en büyük ve görkemli eylemidir





13 Kasım 2007

İYİLİK VE KÖTÜLÜK


İyilik ve Kötülük

Ve şehrin yaşlılarından biri, 'Bize iyilik ve kötülükten bahset.' dedi.

Ve o cevap verdi:

'Yalnızca içinizdeki iyilikten bahsedebilirim, kötülükten değil.
Çünkü kötülük, kendi açlık ve susuzluğu içinde
azap çeken iyilikten başka ne olabilir ki?

Gerçekten de iyilik, acıktığında en karanlık mağaralarda bile
yiyecek arar ve susadığında kirli, durgun sulardan bile içer.

Siz, kendinizle bir olduğunuzda iyisiniz; bununla birlikte,
kendinizle bir olmadığınızda, kötü değilsiniz.

Çünkü parçalanmış bir aile eşkiyaların ini değildir;
sadece parçalanmış bir ailedir.

Ve dümensiz bir gemi, tehlikeli adalar arasında
amaçsızca dolaşır durur, ama dibe batmaz.

Siz, kendinizden bir şeyler vermeye çabaladığınızda iyisiniz;
Kendiniz için bir kazanç sağlamaya çalıştığınızda ise,
kötü değilsiniz.

Çünkü, bir şey kazanmak için uğraştığınızda, toprağa tutunan
ve onun göğsünde beslenen bir kök gibisiniz.

Doğaldır ki, meyve köke 'Benim gibi, olgun, dolgun ve bol bol veren ol..' demez.
Çünkü, almak nasıl kök için bir ihtiyaçsa,
meyve için de vermek bir gereksinimdir.

Konuşurken tamamen uyanıksanız, iyisiniz.
Ama, diliniz anlamsızca kekelerken uyukluyorsanız,
kötü değilsiniz;
Ve sürçen bir konuşma bile, zayıf bir dili güçlendirebilir.

Amacınıza doğru sağlam ve cesur adımlarla ilerlediğinizde iyisiniz;
Fakat oraya topallıyarak gittiğinizde de, kötü değilsiniz.
Çünkü topallayanlarınız bile geri gitmez.

Fakat güçlü ve hızlı olanlarınız, incelik gösterin
ve topal birinin yanında asla topalllamayın.

Siz, sayısız konuda iyisiniz ve
iyi olmadığınızda ise, kötü değilsiniz.
Sadece oyalanıyor ve tembellik ediyorsunuz.

Ne yazık ki, geyikler kaplumbağalara çevikliği öğretemiyor.

İyiliğinizin, üstün beninize duyduğunuz özlemde saklı
ve bu özlem herbirinizde mevcut.

Ancak bazılarınızda bu özlem, yamaçların gizemini
ve ormanın ezgilerini taşıyarak, büyük bir güçle
denize doğru akan bir sel gibidir.

Ve diğerlerinde ise, dönemeçlerle ve kavislerle yolunu kaybeden,
kıyıya ulaşmadan önce oyalanıp duran durgun bir ırmağa benzer.

Yine de özlemi fazla olanın, az olana 'Neden bu kadar yavaşsın,
neden duraklıyorsun? ' demesine izin vermeyin.

Çünkü gerçekten iyi olan, ne çıplak birine, `Neden elbisen yok? '
diye sorar, ne de evsiz olana 'Evine ne oldu? ' der.'




Ermiş - 1923

Halil Cibran

JİLET YİYEN KIZ


JİLET YİYEN KIZ


o kızı nerede nasıl görsem

aklımı başımdan alır ağzı

saçları şıra köpüğü desem

kaşları bıçak izi kırmızı


yakut pulları mı? bu ne görkem

kanlı gözbebeklerindeki yazı

beni nasıl büyüledi bilmem

kirpikleri örümcek kırmızı


kızıl demirden bir ünlem

salınması yangın yalnızı

korkmasam öpmeye eğilsem

dişleri elektrik kırmızı


çarpılmışım başım sersem

sevdim jilet yiyen kızı

göğsündeki kumrulara değsem

gagaları zehirli kırmızı


gece gündüz tek düşüncem

kasıklarımdaki ince sızı

artık kimseyle sevişemem

anladım sevişmek kırmızı


jilet yiyen kız merih'li gecem

birlikte bulacağız belâmızı

sonumuz kuşkusuz cehennem

kırmızı kırmızı kırmızı

ATTİLA İLHAN

11 Kasım 2007

VAKİT

YUMURTA


OYUNCULAR: Nejat İşler Yusuf Saadet Işıl Aksoy AylaUfuk Bayraktar HalukTülin Özen Sahaftaki KadınGülçin Santırcıoğlu GülKaan Karabacak Çapacı Çocuk
SENARYO: Semih Kaplanoğlu
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ: Özgür Eken SESİsmail Karadaş
MİKSAJ: Yorgos Mikrogiannakis
SANAT YÖNETMENİ: Naz Erayda
GENEL KOORDİNATÖR: Özkan Yılmaz
KURGU: Ayhan ErgürselSemih KaplanoğluSuzan Hande Güneri
YÖNETMEN: Semih Kaplanoğlu
YAPIMCI: Semih KaplanoğluKaplan Film Production
ORTAK YAPIMCI: Lilette BotassiInkas Film Production
YUNANLI YARDIMCI YAPIMCI: Panayiotis Papazoğlu(PPV S.A.) SES STÜDYOSU Papazoğlu S.A. (Athens)


Şair Yusuf annesinin ölüm haberini alır ve yıllardır uğramadığı kasabadaki çocukluk evine geri döner. Bakımsızlıktan harap düşmüş bir evde onu genç bir kız, Ayla beklemektedir. Yusuf beş yıldır annesi ile yaşayan bu uzak akrabadan habersizdir... Ayla'nın Yusuf'tan bir isteği vardır. Zehra'nın ölmeden önce adadığı adağı oğlu Yusuf yerine getirmelidir. Taşra hayatının durağan ritmi, eski sevgili, dostlar ve hayaletlerle dolu mekanlar ve içini kaplayan suçluluk duygusu yüzünden karşı koyamaz.Ve Ayla ile Yusuf üç-dört saat uzaklıktaki bir yatır türbesinde yapılacak kurban kesimi için yola çıkarlar. Kurbanlığın seçileceği sürünün bulunamaması yüzünden geceyi bir krater gölünün kenarındaki otelde geçirirler ve katılmak zorunda kaldıkları düğünün atmosferi Yusuf'la Ayla'yı birbirlerine yaklaştırır. Yağan ilk kar suçluluğu örterken, koçun kurban edilişi Yusuf'un kaderini değiştirecek midir?
YUMURTA /ÖDÜLLER ULUSLARARASI ÖDÜLLER
13. Saraybosna Uluslararası Film Festivali – En İyi Kadın Oyuncu
Valdivia Uluslararası Film Festivali
>>>
- En İyi Yönetmen (Semih Kaplanoğlu)- En İyi Kadın Oyuncu (Saadet Işıl Aksoy)
FESTİVAL GÖSTERİMLERİ
60. Cannes Film Festivali
>>> - Quinzaine Des Realisateurs Bölümü Dünya Prömiyeri
Karlovy Vary Film Festivali
>>> - Another View Bölümü
Brüksel Avrupa Filmleri Festivali
Polonya Era New Horizons Film Festivali
>>> - Yarışmalı Bölüm
13. Saraybosna Uluslarası Film Festivali
>>> - Yarışmalı Bölüm
Fransa Recontres de Gindou Film Festivali


ÇOK İYİ DEĞİLİM

Kahredesi sözlerin sahibi belkide ben değilim....Tüm bu ifade zorlanmalarım belkide küçükken hep susturulmam...Çok üzgünüm ya da çok canım yanıyor diyememenin isyanı bendeki bu kayboluş halleri ...Ya bana bir çekmece bulun içinde unutulayım ya da bir kutu bulun içinde hapsolayım...Çok yalnızım...İçsel, düşünsel çok yalnızım...Tek ifade halim bu, yazmak...Seyrediyorum akıyor hayat ne anlatmak istediğim beynimde ama anlatamıyorum biliyorum kırıcı oluyorum o hallerde yol almak istiyorum...Kah içimi bıçaklıyorum kah nefessiz kalmak için yalvarıyorum...Tek bildiğim içime attılarımı dışa belli bir sırayla vurmak yerine gidenin arkasından dökülen bir sürahi su gibi boca ediyorum....Dediğim gibi ya bana bir çekmece bulun içinde unutulayım ya da bir kutu bulun içinde hapsolayım....

Şarkıdaki gibi ;

Zamanı kendime ilaç edemedim

savaştım kendimle ama yenişemedim....

Agnus...


ŞİMDİ NERDESİN


RESİMLİ ŞİİR




9 Kasım 2007

KOMİK GÜNCE


ÇOCUKÇA


Çocukça yaşamak;
Arkasında uçurtmadan hayalleri,
Noktası bir tekme atılmış
Uzaklara fırlatılmış ayrılıksız,
Virgülsüz devamı bir soluk alınıp
Gelicek aşklardan arındırılmış ,
Çocukça yaşamak parke taşlı yokuştan
Balonunla koşup yuvarlanmamak...
Sarı balon eteğinle döndükçe
Masallara karışmak
çocukça yaşamak
Agnus Dei

7 Kasım 2007

GÖZLERİMDEKİ HÜZÜN


Hüznüm gözlerimde kaldı sanırım çünkü içimdeki hırçınlığa sahip olamama zamanlarındayım...Tüm dur durak bilen duygularıma sahip olamıyorsam eğer koca bir jiletle çiziyorsam içimdekileri kanamalı bu duyguları hala içimde taşıyorsam gözlerimde kalan hüznüme dua et....

ATATÜRK Ü AŞKLA ANIYORUZ - Can DÜNDAR

Atatürk’ü Aşkla Anıyoruz
10 Kasım 2007 Cumartesi günü, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 69. yıldönümünü yaşayacağız. Yine bayraklar yatıya inecek yine 09:05’te sirenler çalacak yine gözlerimiz buğulanıp, yüreğimiz sızlayacak. Ve Atatürk'ü düşüneceğiz hepimiz.Biz de Atatürk'ü bu hafta, tepeden tırnağa duygu dolu dönemler yaşadığı haliyle anmak istiyoruz, "Neden duygusal hayatını hiç konuşmayız, aklım almıyor Büyük adamlar tarihte özel hayatıyla değerlendirilir Fransızlar; Napolyon'un aşklarınıciltler dolusu kitapla anlatır Ata'nın özel hayatı da saklanmamalı" diyen Başkent Üniversitesinden Prof. Dr.Ahmet Mumcu’ya katılıyoruz ve Atatürk'ü aşklanyla yad etmek istiyoruz. Latife ve Fikriye Hanımları zaten bilmeyenimiz yok.Bu yüzden biz size diğer yaşanmışlar ya da yaşandığı iddia edilenlerle ilgili bilgiler vermek istiyoruz. İşte, sevdalarıyla Atatürk...NADİRE (Komşu Kızı)Birkaç yıl önce bu aşk hikayesini Can Dündar yazdı. Biz de tekrar hatırlatıyoruz: Mustafa Kemal, Selanik'te öğrenciyken, Nadire adında bir komşu kızı varmış. Ciğerlerinden hasta olan bu kız Mustafa Kemal'e aşıkmış. Bu askını hissettirmek isteyen Nadire, sonunda konuyu arkadaşı Hatice'ye açmış. Hatice de, Zübeyde Hanımı ziyarete gittiği bir gün kopardığı bir karanfili Mustafa Kemal'in odasına girerek tarih kitabının üzerine bırakmış. Az sonra Mustafa Kemal eve gelince odasındaki karanfili fark ederek Hatice'ye tebessüm etmiş. Aradan epey bir zaman geçmiş. Bir gün Hatice, Zübeyde Teyze’sinin kendisini oğlu Mustafa'ya istediğini öğrenmiş. Ama Hatice'nin annesi, Mustafa asker olup ulaklara gidecek diye bu izdivaca yanaşmamış. Konu kapanmış.Yıllar geçmiş. Mustafa Kemal "Atatürk" olmuş. Evlenip çoluk çocuğa karışan Hatice, yaşadıklarını 1970'lerde bir kış günü, Kocaeli'nde Maarif Müdürü olan apartman komşusu Münir Hayri Bey'e anlatmış. Münir Hayri, daha sonra sinema tahsili için yurt dışına gitmiş. Döndüğünde Atatürk kendisinden hayatını beyazperdeye yansıtacak bir senaryo yazmasını istemiş. Senaryonun esaslarını da bizzat dikte ettirmiş. "Filme başka neler koymalıyız?" diye sorduğunda Münir Hayri biraz da çekinerek. "Her filmde kadın ve aşk unsuru aranır, bilmem nasıl emredersiniz?" demiş ve yıllar önce Hatice'den dinlediği hikâyeyi Atatürk'e nakletmiş. Hatırlamış Atatürk; gülmüş: "Ben. Hatice'nin o karanfili kendi hesabına koyduğunu sanmıştım" demiş. Ve devam etmiş: "Hatice zekası, güzelliği ve terbiyesiyle örnek bir kadındı. Her vakit hayatımın en degerli hatıraları arasında kalacaktır." Sonra Nadire'yi de hatirlamış:'"O kızcağızı da bir kâtiple evlendirdiler. Sonra öldü."

BİLSEM GELİR EN GÜZEL GEMİLERLE SULARINDA KALIRDIM

BİLSEM GELİR EN GÜZEL GEMİLERLE SULARINDA KALIRDIM
yüklenip
o nedensiz savaşlardan
arta kalan korkuları
bilsemgelir en güzel gemilerle
sularında kalırdım
yıldızlar yenik düşüp geceye
kısmışlardı ışıklarını
ama olsun
seni çoğaltmak vardı
bir göz ucuyla kıvılcımlardan
bir gece
gizlice sularından geçmiştim
nice bozgunlar oluyordu
kanlı savaşlar yangınlar
bilsemgelir en güzel gemilerle
sularında kalırdım
ötelerde şölenler vardı
yetişemem sanıyordum
Tekin Gönenç

AŞK KONUŞUR BÜTÜN DİLLERİ




Aşk Konuşur Bütün Dilleri

silme pus

ve buzul

besbelli üşüyorsun

hiç susmuyor

penguenleri

bakışlarının

ah bir dökülsen

çözülecek

sularımda düğümlerin

duyarsın

derinlerde biryerlerde

insanın insana bölünmesidir

yalnızlık


in artık iklimlerime

aşksa o
hiç korkma
nasılsa konuşur
bütün dilleri
Tekin Gönenç

5 Kasım 2007

TİYATRO YIKIMI

Harbiye'deki Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkılmaması için protesto gösterisi yapıldı
Çeşitli sivil toplum örgütlerinin üyelerinden oluşan bir grup, Harbiye'deki Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkılmaması için yürüyüş yaptı. Yıkılıp yerine yenisinin yapılacağı 2009 yılı ekim ayına dek oyunlarına ara verilen Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde toplanan grup, bando eşliğinde ve meşaleler taşıyarak Taksim'e doğru yürüyüşe geçti. Grup, ''Okuluma dokunma'', ''Bırakın alkıştan yıkılsın'' yazılı dövizler taşıyarak Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde dek yürüdü. Grup adına açıklama yapan TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Eyüp Muhçu, ''Çağdaşlaşmanın simgesi olan AKM, Muhsin Ertuğrul Sahnesi ve İstanbul Radyosu gibi yapı ve kentsel alanlar yıkılarak rantiyenin şantiyesine dönüştürülmek istenmektedir'' dedi. Demokratik haklarını kullanmak isteyen Devlet Tiyatrosu sanatçıları hakkında soruşturmalar açıldığını ve ''sanat yapılarının daha güzellerini yapmak için yıkacağız'' denilerek toplumsal ve kurumsal iyiniyetlerin kullanılmaya çalışıldığını'' savunan Muhçu, ''Üniversitelerimiz ve anıtlar kurulları başta olmak üzere, kamu adına görev yapan herkesi sanatı hiçe sayan politikalara karşı koymaya çağırıyoruz'' diye konuştu. CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve ressam Bedri Baykam da sanat alanlarının yıkılmaması gerektiğini belirterek, üzüntülerini dile getirdi.


Kaynak : http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=112048

AL HAYALLERİMİ

AL HAYALLERİMİ
Al hayallerimi benden babamı geri ver
Mızıkmamış çocukluğuma hürmeten
Şu yaşımın menepoz öncesi depresiflerine
uymadığım halde
Sonbahar ayazı küllendi üstüme
Sebebi hissiyatımın bu olsa gerek ki
Al hayallerimi benden babamı geri ver
Erzağımı, çıkınımı topladım ölüme hazırım
Ya babamı geri ver ya da beni de al
Bir göz kapanışı nefesine bakarsa bu kavuşma
Hiç bekletme soğuk avlularda
Kılınsın namazım babama gideyim...
Gri atkısı, gümüş rengi saatiyle
Kardeşinden bihaber yolcuyum
Saçmalamamın seyrinden bunaldınsa
Al hayallerimi benden babamı geri ver
Kavuşmamış sonlarla dolu hayallerde
Sıcak bir gözyaşı geçmişinden
Kalmadı ne eser ne de bir dönünce ıslık çal edası
Toprağım kahveden, Kefenim kareli patiskadan
Üstü karton papatyalı mezarımızda
İlk kar yağdığında babamın yanında olayım
Gayrı dayanasım kalmadı
Sen iyisi mi
Al hayallerimi benden babamı geri ver

4 Kasım 2007

KÜÇÜKLERE BÜYÜKLERE







ADEMİN TRENLERİ

Yönetmen Barış Pirhasan
Senaryo İsmail Doruk
Oyuncular Nurgül Yeşilçay, Cem Özer, Ümit Çırak, Derya Alabora, Asuman Dabak
Filmin Türü Drama
Orijinal Adı Ademin Trenleri
Yapımcı Firma Promete Film, İstisnai Filmler
Yapım Yılı 2006
Yapım Ülkesi Türkiye
Orijinal Dili Türkçe
Filmin Süresi 0 dakika
Resmi Sitesi http://www.haberposta.com/adem..
Dağıtıcı Firma Kenda Film
Vizyon Tarihi 02.03.2007




Hasan Hoca yıllarca Bekir'in günahını taşıdı sırtında. Bekir'in kirletip terk ettiği Hacer'i ailesinden korumak için nikahına aldı. Ama ona hiç el sürmedi. Bunu Allah'ın kendisine bir sınavı kabul ediyordu ve bir gün Bekir'in Hacer'e döneceğine inanıyordu. Hoca onca yoksulluğuna rağmen Hacer'e ve dünyaya getirdiği Fatmacık'a karşılık beklemeden yıllarca baktı. Hasan Hoca zamanla ikisini de çok sevdi, ancak kendisinden ayrıldıklarında acı çekmemek için sevgisini belli etmedi ve hep mesafeli durdu onlara. Bu yüzden onu babası bilen Fatmacık küçük bir çocuğun bir babadan beklediği sıcaklığı ondan alamadı. Ama, Fatmacık biliyordu bir gün Hoca babasının onu çok seveceğini. Hep, "Babam beni büyüyünce sevecek" diyordu. İki tarafın da kabullendiği bu yaşam, bir Ramazan günü Manisa'nın uzağındaki yirmi hanelik küçük tren istasyonuna Hasan Hoca'nın İmam olmasıyla değişti, farklı nitelik kazandı. Fakir fakat sevecen insanların yaşadığı, Ramazan ayında bir imamları olmasından başka dertleri bulunmayan bu küçük sıcacık ortamda Hoca hiç ummadığı biçimde Bekir'le karşılaştı. Emaneti ona iade etmek zorundaydı, "Bir gün gelip Hacer ile Fatmacık'ı alacağını biliyordum, ama benim onları senin ayağına getireceğim hiç aklımdan geçmezdi." diyerek.. Bekir kendisine teslim edilen emaneti Hoca'nın onu taşıdığı gibi taşıyabilecek miydi?

MUTLULUK



Yönetmen: Abdullah Oğuz
Senaryo: Kubilay Tunçel, Abdullah Oğuz
Oyuncular: Talat Bulut, Özgü Namal, Murat Han, Lale Mansur, Mustafa Avkıran
Filmin Türü: Drama
Orijinal Adı: Mutluluk
Yapımcı Firma: ANS Yapım
Yapım Yılı: 2007
Yapım Ülkesi: Türkiye
Orijinal Dili: Türkçe
Resmi Sitesi: http://www.mutlulukfilm.com/
Dağıtıcı Firma: Kenda Film
Vizyon Tarihi: 16.03.2007




Film, Meryem’in perişan ve baygın halde, bir göl kenarında bulunmasıyla başlar. Ailesi kızlarının bir namussuzluk yaptığını düşünerek töre gereği öldürülmesine karar verir. Öldürme görevi ise yakın akrabası Cemal’e verilir. Çıktıkları ölüm yolculuğunda, Meryem ve Cemal’in yolları, Profesör İrfan Kurudal’la kesişir. Bu karşılaşma üçünün de kaderlerini değiştirecek mutluluğa doğru bir yolculuğun başlangıcı olur.

SİLME SÜPÜRME

Havaya kalkmış bir kılıç misali, söyleyecek sözlerinin keskinliği ile saldıracak olsanda , tek savunmam İNSANIM demek olacak. Maalesef dört dörtlük değilim ve hata yapabiliyorum...Sende kredimin kalmadığını anlamam için hata yapmam gerekiyormuş işte yaptım...Ne güzel bir son hazırlamışım kendi ellerimle ... Dilim seni överken acaba demezken yüreğim, sırf hata yapabilen bir insan olmamdan süpürülüp bir kenara toplanmış pislik misali uzaklaştırılıyorum senden...Dilerim üzülmez ve yara alan dostluğumuzu düzeltme çabası göstermezsin ...Ben mi ne yapıyorum süpürge almaya gidiyorum elbette...Bana geldiğinde özür dilediğinde sözlerimi kılıç misali kaldırmıyacağım havaya. Yapacağım tek şey fazla konuşmana izin vermeden ortalarda neyin kalmışsa senle birlikte süpürmek olucak ...Zaman vermek yok, müdafa dinlemek yok yeni prensibim süpüreni silmek....

ÇIPLAK GÖZYAŞLARI


Yok denilen yerde çıplak göz yaşlarına bürünür gecedeki varoluşum....Kalın örülmüş hırkasından ayrılmış, yönünü şaşırmış herzaman içime akan göz yaşlarımla tanıştım bu gece....Süzüldüler yanaklarımdan nekadar sıcak bir okadar da soğuklarmış...İçten çıkan duyguların ısısı yangını süzülürken yanaklarımdan varoluşu tamamlanır tamamlanmaz soğuk dünyanın soğuğunu hissettiriyor insana.....Her akan yaşta ben mi aktım acılarım mı aktı yoksa üşüdük mü beraber bilmiyorum... Kurumuş bir karanfile sinmiş sıkıştırıldığı kitap arasındaki sayfaların kokusu gibi saman kokan geçmişin birikimlerini kıyamadım silmeye ..Yolunu bulsun istedim öksüz yüreğim gibi ...Bekledim savrulası bir rüzgarda esmedi benden gelen bana değdi ....Sessiz haykırışların sulu yansıması yanaklarım gibi kalbimide üşüttü ...Kimler terkettiyse hayallerimi geçmişimi zaten gideceklermiş, onlar giderken gittikleri yollar göz yaşlarımla suladım....Hayırlısı ile gitsinlerde birdaha gelmesinler....Çocukluğumun Emirgan Parkı yüreğim sonbaharı yaşıyor...Sararmış yapraklara binmiş göz yaşlarım yağıyor bu gece ....Her damlada hafifliyormuyum yoksa üşüyormuyum bilmiyorum....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı