24 Ekim 2008

DAMLA

Resim Ekle
Tüm heybetiyle kocaman bir damla tüm güzelliğini aldı götürdü canım menekşelerin...Yalnız bile olsan, doğru yerde doğru zamanda, tüm asaletin ve sadeliğinle tamamlandığın kadarıyla varsın...Damla ancak kendini tamamladığı zaman damlar...

NELERLE YAŞAMAYI ÖĞRENİYOR İNSAN


-Çok sevmişliklerin sonu eğer babanın HAYIR ı ile bitiyorsa ömür boyu başka adamın koynunda hep o ilk aşkını düşünüyorsun...Bir gün yeğenini koyuyorsun karşısına en sınır halinle biliyormusun " Ali kızının adını benim adım koymuş diyorsun..."Ve o yeğen hep o Aliyi biliyor. Uğruna teyzesinin intahar ettiği ve Ali "Seni o evden telli duvaklı çıkarmazsam olmaz" diyip giden Aliyi ve teyze diyorki birgün çok yaşlanınca Aliyi bulucam oturucaz beraber ve geçmişi konuşucaz...Anlıyorsun hayattaki mutsuzluklarının sığınağı bu hayaller...Ve o neleri sığdırdı senelerine kimselerden habersiz ağladığı yastığına sızdırdığı acıları...
-Bir adamı seversin, aykırısındır ve bir okadar da gelenekçi aslında ... Aşıksındır sınır nedir bilmeden onunla olursun...Olursun kelimesine sığdırılmış neler vardır hemde neler...Sevişmeler,aldatmalar, terketmeler,acılar ve belkide bir kürtaj...Adam asla bilmez geride ne bıraktığını hem aykırı hem onurluysan tüm yaşanmışlıklara rağmen gider aldırırsın çocuğunu...Taptığın ama istenmediğin adam tarafından sana kalan çok fazla istediğin ama toplum baskısından yaşadığın şeylerin damgalanacağını bilerek içinden senden, ondan olanı ayırmaya gidersin bedeninden...Günahlarını sırtlanırsın ve belkide birdaha okadar çok sevemezsin...Ve neleri sığdırırsın snelerine,kimselerden habersiz ağladığın yastığına sızdırdığın acıların...
-Yaralarını anımsarsın en çok da söyleyemediklerinle yaşamak acı verir ...Kimseyi kırmamak adına yüzlerine savurmadığın kelimelerin yanında sokulamadığın anlatamadıkların başka bir can acıtır...Mesela mesela tavrına hayran olduğun babana "seni çok seviyorum" diyemediğin gibi...Her beyaz sabun kokusunda hani burnunun direği sızlaya sızlaya içinden söylersin baba seni seviyorum...
-Uğradığın tacizleri ve tecavüzleri söylememe gerek varmı bilmem...Doktorun teşhisini soğuk kanlılıkla söylediği gibi söylemek istersin ırzına geçildiğini ama içinde kalır...Senle yaşar ve kocaman olur...Alkol yanlış sığınaktır doğru olan dostlarla paylaşmaktır...Pardon hangi dostlar yeni zaman insanları güzel yalaka oluyor dost dediğin akvaryumda balık artık...
Her duygu yoğunluğunda gözlerin dolar ve ağlamaktan bile çekinirsin...Oysa ağlamak en insani duygu seni eleştirenler ağlamıyor mu sanıyorsun? Sadece zayıflık koymuşlar adını çünkü gözle görünür bir tanıma ihtiyaçları vardır...Onlara göre zayıflık ihtiyacı olana arkasını dönmek değil,prozaklarla hayatta kalıp bunu sır gibi saklamak değil, görüp görmemezlikten gelmek değil...Zayıflık ağlamak Onlar için...
İnsanlarla yaşarken ben bu şehirde ağlayabilenlere yöneliyorum...Biliyorumki nelerle yaşıyorlar ve insanlar...Suni sorunlara yaslanmış, yalaka bünyeleri ile sığlıklarını bir kaç ingilizce ya da fransızca kelime ile örtmeye çabalayan karaktersizlerden değiller...
Portakalmavisi...

21 Ekim 2008

SONBAHAR İTELEMELERİ




Sonbahar hep benim için hüzün,kasvet, durgunluk falandı ya sanki biraz kafam karıştı ya da ruhum bilmiyorum...Arkadaşlar aradı pazar sabahı yapılan kahvaltı sonucu Polenezköy civarında bir yere piknik yapmaya gittik...Hani şu meşhur kendin neyaparsan yap ama kendin yap yerlerinden ama mangalı onlar yakıp getiriyor:D...Yahuu sonbaharda piknik mi olurmuş demeyin...Ben dedim pişman oldum...Daha mekandan içeri girdik bir göl mü dere mi neyse yukarıda görünüyor işte onu yukarıdan görecek masamıza yerleşmeden önümüze sekiz tane köpek yavrusu çıktı...





Yani onların birden bire o yumak halleri ile karşılaşınca insan sıcacık birşeyler hissediyor...Kaç kişiydik anımsamıyorum ama sanırım ondan fazlaydık hepimiz erkekli bayanlı huzur olduk bu sonbahar pikniğinde...Ördekleri izledik, köpekleri besledik, insanın insana olan açlığından konuşulmayan konu kalmadı...İrdelemediğimiz insan ilişkisi çeşidi kalmadı...Nekadar dolmuşuz, nekadar yalnızmışız ve nekadar insanmışız...Çoğumuzo gün orda ilk defa tanıştık ama paylaşmadığımız sıkıntımı kalmadı...Hani toplu terapiye gitsek bukadar mı memnun kalırdık bilmiyorum...

İnsan şunu farkediyor...Sonbahara da fazlaca önyargılı olmamak lazım...Her sonbahar aynı olamıyabilir aslında...Şu çektiğim ilk fotoğraf nekadar masalsı değil mi ?Hani ben bunları Pazar gününün gazıylamı yazıyorum bunuda bilmiyorum ama doğanın hayata tutunma çabasını görünce yemişim krizini diyorum...Karamsarlık adi bir bahaneye bakıyor yaşasın mutluluk ve yaşasın sonbaharın hayatta kalma savaşı...

15 Ekim 2008

PORTAKALMAVİSİ GÜLMECE






BİR İNSAN MASALI


Çok güzel bir kızdı, on yaşlarında deniz havlusuna sarılmış biraz içi giderek birazda korkarak havuzda oynayan çocuklara bakarak iç geçiriyordu bir köşede...Bazen kendisini kaptırıyor onlar gülünce O da gülümsüyordu...Herzaman çocuklarla çok güç zamanlarında bile konuşabilen biri olarak içimdeki dürtü ile ona yaklaşıp yanına oturdum...Diğer çocuklar bana nekadar seslense onlarla oynamamı istese de sessizce yardım çığlığı atan bu şeker şeye yardım etmek istiyordum...En azından anlamak istiyordum...

"Merhaba" dedim öncelikle kendimi tanıttım..."Çok sıcak değil mi insan böyle sıcak zamanlarda ne havuza girmek istiyor ne de başka bir şey yapmak istiyor sanırım" dedim...Hınzırca bana bakıp gülümsedi O da ismini söyledi ve sonra şunu söyledi "Aslında yüzmek güzelde ben yüzmiyim..."Ozaman şak anlıyorsunuz ilk cümledeki istekten sonrasında çekindiğini söyleyemediğini...Rutin konuşmalardan ve saçlarının nekadar güzel olduğunu söylememden sonra orda anneannesinde kaldığını öğrendim...

Bodrumda birkaç evin bir arada ve ortak havuzunun bulunduğu şirin bir yerde insanın çocuk olası geldiği o yerde bir çocuğun istediği gibi davranamaması kadar can sıkıcı sanırım başka birşey olamaz...

Sonra sıcak ve açık iletişim sonucu herşey şekilleniyor...Kariyer peşinde iki insanın ilk kızı O.Dört yaşına kadar düşüp kendine zarar vereceği düşünüldüğü için koşmasına dahi izin verilmemiş bu kadar baskıya rağmen "ben bir bireyim oysaki ben çok utanıyodum düşünsenize koşmam yasaktı" dediğindeki gözlerindeki hüzünü unutamıyorum...Bu kariyer peşindeki aile O na birde misyon yüklemiş sen okumalısın ( okumalısın ve senin sosyal hayatın budan ibaret )...Sonra o hayatı hep okumak sanmış...Türkçe,matematik teslerinde kaybolmayı, piyano çalmayı çocuk olmak sanmış...Tiyatrolara götürülmüş ama televizyondan uzak tutulmuş...Okuldaki ilişkileri arkadaşlarına ders çalıştırmaktan ibaret...Diğer çocuklarla ilk kurduğu cümle "en çok hangi dersi seviyorsunla" başlayan cümleler...Elbetteki yazın dibine kadar eğlenmek ve oyun peşinde olan çocuklar bukadar sıkıcı olan birini yanlarında tutmak istemeyip Ondan gizli buluşma planlayıp hep O nu dışladılar. O da o sıcakta hep test çözdü...Tabii ben olaya müdahil olana kadar...

Öncelikle anneannesi havuz kenarında olduğu sürece elimden geldiğince kendisine güven hissederek havuza girmesini ve bunu tek başına başarabileceğini anlamasını çalıştım...Daha sonra genelde erkek çocukları olan bu yerde erkek çocukları ile ortak konuşabileceği konular bulmaya çalıştık...Ana konumuz müzik ve Hayko Cepkin oldu...İlk defa Hayko Cepkin dinleyen bir kızı izlemek hoştu...

Sonra kendi arkadaş ilişkilerinden bahsedip geceleri hayali hırsızları kovalamaca oynamaya başladılar...Gündüzleri en uçuk hayal ürünü hikayeler yazmaca oynadılar...Birbirinden güzel hikayelerini şair Tekin Gönenç ile dinlemek çok hoştu...

Şimdi kıssadan hisseye geliyoruz.Tek bir örnek olsa ciğerimi alın ama okadar çok gözleme dayalı olarak şu cümleleri kuruyorum ki...Maalesef yetişkinler kariyer olgusu peşinde sahip oldukları yegane canlıları sanırım fazlaca kendilerine en az sorunu getirir hale getirmeye çalışırken çok kötü kalıplaşmış ve rafine bir hayata sürüklüyorlar...Çocuklar zaten beton bloklar arasında gayet birbirinden uzak, iletişim özürlü yetişirken bir yandan da ailelerinin farkında olmadıkları kadar kendilerini yalnız hissediyorlar...

"Ah! ah! hiç bir çocukluk oyunumuz kalmadı çocuklar, nasılda bilgisayar oyunlarına düştü" derken hiç kendinizi sorguladınız mı ben sormak istiyorum???...Hiç onlara bişeyler öğretmek istediniz bir girişiminiz oldu mu??Çocuklara bisiklet alıp yapayalnız bırakıyorsunuz kaç çocuğa bisiklete binmeyi öğrettiğimi, kukalı saklambaç, dokuz taş öğrettiğimi anımsamıyorum bile...Okadar mutlu oluyorlarki...ONLARDA OYUN OYNAMAK İSTİYORLAR AMA İNANIN BİLMİYORLAR...Misketleri alıyorsunuz odalarında şifonyerin üstünde kavanozlara dolduruyorsunuz...Çocuk onları aksesuar sanıyor...Evet hayat zor, evet geçim derdi...Ama çocuk yetiştirmek sanırım sadece karınlarını doyurmak ve geleceklerini teminat altına almakla pek bitmiş olmuyor...Ruhlarınıda doyurmak lazım...Kendi sporunuza ayırdığınız iki saatin bir saatini çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmek için ayırmanızı öneririm...Ben güzel bir örneğim yapıcı ve güzel yaklaşan biri olarak, peki ya kötü niyetli birisi sizin eksik bıraktığınız doyum bekleyen tarafı farklı doyurmaya kalkarsa???

8 Ekim 2008

EN SEVDİĞİMMMM ŞEYYYY - UĞUR BÖCEKLERİ


Uğur böcekleri ile aramda tuhaf bir samimiyet vardır...Dünyanın neresinde olursa olun onlar beni bilir bende onları...Kelebeklerle de öyle aslında ama kelebekleri uğur böcekleri kadar sevmem...
Sekiz yaşıma gelmemiştim sanırım Polyanna isimli kitabı okuduğumda...Çok şaşırmıştım bir hediye paketi içinden çıkan koltuk değnekleri ve sonucunda başına cidden bir kaza gelip o değnekleri kullanmak zorunda kalışında bile pozitif durmasını olumlu olmasını...
Dokuz yaşımda başıma bir kaza geldi...İçinde altı çocukla sol ayak bileğimin üstüne kocaman bir bahçe salıncağı düştü...Zemin beton olsaymış ayağım koparmış fakat toprak zeminin içine gömülen ayağım bilekten dize kadar darmadağın oldu...Öyleki ayağımı alçıya dahi almadılar...Bilmeyenler için söylüyorum kocaman kalın etle,Edremitten getirtilen özel etli zeytin çekirdeği kırılarak hepsi birden sabah akşam ayağıma kondu...Bir sene zaten basamadım ve sürekli koltuk değnekleri ile dolaştım...Evimizin verandasında oturur bahçemizde büyüyen henüz boyumu yeni geçmiş çam ağaçlarını izlerdim ....Bir gün ağaçlara kadar hoplaya zıplaya gittiğimde karşılaştım uğur böcekleri ile...Önceleri avucuma alırken sonra küçük bir kaba doldurup onlarla birlikte verandadaki yerime dönüp elime alıp " uç uç böceğim annem sana terlik pabuç alacak "...Uçarlardı elbet ve bende ayakkabılar terlikler hayal ederdim..Çünkü henüz ne ayakkabı ne de terlik giyemiyordum...Günlerim böyle geçti...Kış geldi geçti o halde okulumada gittim ve bir sene sonunda bastığımda koltuk değneklerimi bırakamadım hep evimizde durdu...Polyannayı okumasaydım belkide okadar umutlu olamazdım bilmiyorum...Bir sene sonunda hafif aksadığımı farkettiklerinde hiç korkmadım hep olumlu düşündüm...Kemikler kaynarken aralarına et sıkışmıştı .Daha önceden söylenen ayağın büyüme kıkırdağı zedelenmiş sözünün yanında üçbeş et sıkışması neydiki :D...Heleki annem kardeşime hamileyken onların yanında yüzüme yüzüme söylendiğinde bu yanlış teşhis ben kendimi nasıl telkin ettiğimi ama babamın annemi telkin edemediğini ne çabalar verdiğini hala anımsarım....
Uğur böcekleri en canımın acıdığı dönemde benim arkadaşlarım olmuştu...Onların tesellisini unutamam...Ben iyileşir birde bunlar gibi uçarım beaaa!!!
Evet iyileştim...Güzel güzel ayakkabılarım da oldu...Koltuk değneklerimin üstüne uğur böcekleri çizdim :D ...Hiç bir sorunum kalmadı sadece yağmurlu havalarda ince bir sızı olur oda hayatta acı da var dedirtir derinden ve geçer gider...
Portakalmavisi.....

7 Ekim 2008

ÖKSÜZLERİN DÜŞLERİ ( ŞEHİT ÇOCUKLARI )


Iğıl ığıl bir acı doldu daha perdeleri yeni kalkmış ellerinin ayaklarının, oluşumunun ortalarında en huzurlu yerde annelerinin rahminde...Herşeyi hissettiler ama adlandıramadılar...Doğdular ve yarımdılar...Onları kucaklayan önce anneleri sonra ise aile büyükleri oldu...Minicik uyum sağlama çabalarında bedenleri hissedemediği baba kucağını anlamadı bile...Yarım yamalak baktılar ama göremediler... Kocaman gözlerle baktıklarında, ilk adımalrını attıklarında ve hastalandıklarında ve onlar için önemli olacak her günde eksiktiler...Bildikleri babalarının çok kutsal bir borç için öldükleriydi...Babanız şehit oldu...Sonrasında söylenemeyenleri ise onlar yaşadılar
Babanız şehit oldu...Evet başım dik ama kalbim hayatım yarım...Hayatta herşeyin ama herşeyin bir bedeli var ama bu bedel daha doğmamış bir cana anne rahminde mi ödetilmeye başlanmalıydı???...
Eğitim vermediğiniz için, önce kendi fani dünyanız için çalıştığınız için,size sunulan eleştirilerde insanları köpek gibi azarladığınız için,dini ve diğer pekçok şeyi siyasete alet ettiğiniz için, Toz pembe bir ülke yarattığınız insanlara göstermeye çalışırken o toz pembelikte sadece siz yaşadığınız için, zerre kadar açın halinden anlamadığınız ve size sunulan tüm devletsel imkanları şahsi çıkarınız için kullandığınız için, doğru düzgün iktidar olunamadığı gibi doğru düzgün muhalefette yapamadığınız için, gerçekleri göstermemek adına destansı isimlerle operasyonlar yapıp gündemi hep şaşırttığınız için GERİYE ŞANLI TARİHİNDEN ESER BIRAKMAMAYA BİR HAYLİ GAYRET GÖSTERDİĞİNİZ BU ÜLKE İNSANLARINI KENDİ KADERLERİ İLE BAŞBAŞA BIRAKTIĞINIZ İÇİN BU ÇOCUKLARA CEVAP NASIL VERECEKSİNİZ ???
Ben bu yazıyı yazarken içim kan ağlıyor...Hep dedim ve gene diyeceğim bu ülkenin bu çocuklara tarih olarak bir cevap borcu var...
Onların öksüz düşlerinde yüzlerini güldürecek olan babalarından kalan şehit maaşı olamıyacağı için...Yaralı yarınlarda onların öksüz düşlerinde mutsuz olmamaları için acil rehabilitasyon istiyorum...Somut ve inandırıcı girişimler görmek istiyorum...Türk ün gücünün doğru yerde doğru zamanda olduğunu ve asaletiyle gururunu görmek istiyorum...
Hergün enaz bir insanını şehit veren bir ülkede bu ülkenin bir evladı olarak çok şey mi istiyorum???

4 Ekim 2008

ŞEHİTLER ÖLMEZ AMA YA ACISI ???


Benim güzel ve yalnız ülkem bu gün gene şehit haberleri ile çalkalandı...Orda olan ve yurda dönen Başbakan, oturduğu afilli koltuğundan sakin sakin konuşan Cumhurbaşkanı... Ne oldu ne değişti hangi can geri geldi...Evet Türkiye teröristle savaşıyor terörizmle değil...Herkes artık bunun farkında ...
Bu ülke en büyük darbeleri hep bu topraklarda yaşayan ve ekmeğini yiğip suyunu içen ama öz kimlik bunalımından ne yana saldıracağını bilemeyenlerden yedi...Geçmişin huzurla dalgalanan sancakları sonrası yaşanan ve sebep olunan hiçbir kaostan ve acıdan kaybedilişlerden ne ders alındı ne başka birşey...Yakın tarihini dahi konuşamıyan insanlar topluluğu yapılmak istenen bu ülkenin genç insanları yaşam mücadelesi verdikleri dış ülkelerde kültürsüzlük ve zaten müslüman oldukarı için arap olmakla alaşağı edilmek istenmekte...Türküz biz yedi cihana nam salmış kim barbar derse alnını karışlarım...Ulusal tarihleri fetih adı altında zorbalıktan geçilmeyen bugünün hepsi misyoner olan Avrupa ülkelerinin birliği ve bütünlüğü Türkün dayanışması karşısında nasıl olurda şahlanır...Türküz biz...Her nekadar kendi ülkemizde bitmek bilmez eğtim, sağlık ve geçim sıkıntıları uğraşıyor olsakta yeryüzünün en zor eğitimini alan ve cidden çok zeki insanlarız...Sorgulamamız gerekenler sanırım seçimlerimiz...
Evet ünlü yönetmenimizin de söylediği gibi benim güzel ve yalnız yurdum gözlerinden kanlı yaşlar akıtıyor bu gün...Kutsal zamanları bile hiçe sayıp gözlerini kan bürümüş şerefsiz köpeklerin Allahın adaletinde en kötü şekilde cezalandırılmalarını istiyorum...Çünkü yanlış izlenen siyasi politikalar yüzünden ülkemden beklediğim hiç bir tavrı göremiyorum...
Annelerinin ellerine yaktığı kınalar silinmeden toprağa verilen gençler için kimin vicdanı sızlayacak ve bir düğmeye basması gerekecekse lütfen bassın artık...
Ruhları şad mekanları cennet olsun....

HÜZÜNBAZ GECELER

Leman Sam dan Gül Güzeli ve derken Sezen Aksudan Gülümse...Eeee nereye koşuyor bu duygusallık bende böyle bu gece ???...İçinde yaşadığım dramı bir sigara yakıp daha anlamlı bir hale getirmeyi nekadar çok dilerdim...Ama sigara içmiyorum artık sanırım uzunca bir süre bu böyle devam edicek...Kolay neşelenir kolay kederlere gark olurum ben...Kötü iki hafta geçirdim...Annem hasta...Ya insan diyor ya kendi kendine en kötüsüne hazırım diye...Aslında değiliz...En kötüsüne hangi ruh halimizle yakalanacağımızı bilir gibi neden hep güçlü durma peşindeyiz biz...Ben babamı kaybettiğim zamandan bu yana sanki ölüm konusunda trans oluyorum...O an kim ölmüş ne olmuş ne önemi var o an ilk zamanki gibi kendi acımı hissediyorum sonra toparlanıyorum ama hani açık yara gibi sızım hep aynı yerde...Geçen haftalarımı gelebilecek kötü bir telefona hazırlıklı geçirdim durdum...Zaten çoğu zaman annemin yanındaydım ama bu değişen hava dalgası çabuk etkiliyor hassas bünyeli yaşlı insanları...
Annemle anlaşamamayı çok gerilerde bıraktım ben...Onu dinlemeyi öğrendiğimde yaşadıklarını geçmişini anlamaya başladığımda tüm çekişmelerimizi ve hırçınlıklarımı bir kenara bıraktım...Zaten babamı da kaybettikten sonra fazlaca üstüne gitmez oldum anlaşmazlıklarımızın...Benim annem de bende ikizler burcuyuz varın aradaki gerilimi siz düşünün...Ama bir şeyi biliyorum O nu çok sevdiğim...Yaradılışımdan sanırım öyle çok mucuk mucuk bir kız olamadım ben...Ne kendime fazla sarılınmasına ne de cart curt sarılıp öpüşmeleri oldum olası sevmedim gitti...Son zamanlarda sarılmaya başlamıştım...Ama hastalanınca dedim heh işte azıcık kalkanları indirdik gene acı keder ağlarını örüyor...Bu esen poyrazın bacaklarına sıkayım ...Zaten Ekimden Kasımdan nefret ederim hani varsa gerçekleşicek bir dilek olmasın kardeşim, kimseye birşey olmasın...
Bu duygusallık bende iltahap gibi geceleri daha bir zonklatıyor bünyeyi...Hani hep geceleri hastalıkların en ağır geçtiği zamanlardır ya bu duygusallık için kaç doz gerekse alıcam :D...Aslında insan yaşaya yaşaya seviyorda bu duygusallığı içinde karamsarlık barındırmadıkça...
Esas söylemek istediğim şey şu ya! en kötüsüne ne kadar hazır olursanız olun en kötüsünü yaşıyacaksınız...Yaşanacak acıyı hafifletmeden geçen yol kimseyi incitmemeye çalışın...Haklı olduğunuz zamanlarda bile " şimdi haklı olduğumu ıspat edicem ama kalbini kırıcam " diye düşünün...Tabii bu değer verdiğiniz ve kaybetmekten korktuklarınız için geçerli...Diğerlerinin canına okuyabilirsiniz vicdanınızı siz biliyorsunuz...

2 Ekim 2008

YETİNMEK LAZIM

Aşk bizim gibilerin neyine
Sevgiyle yetinmek lazım....

GREYFURT YARDIMI :D

Tamam tamam anladım... Süper birşey bu greyfurt...Hazmı kolaylaştıran ve kabızlığı önleyen greyfurt mikropları öldürme özelliği ile faydalı bir meyvedir.Tamam okudum gittim aldım da yiğermiyorum ama yaaa!!Zaten meyva diye bildiğim sevdiğim bir kaç şey vardı çeşit yapalım dedik greyfurta yöneldik...Yöneldikte ne oldu kardeşim ne acı şey bu yaaa...Ayva tıkasaydı da şu acı tadı almasaydım yaaa :(.Ölmesin bendeki mikroplar olmuyorki böyle küçükken içtiğim şuruplar bile daha kokteyl miş yemin ederim ne sıkıyolar ki bu greyfurta.Yok bir yeme çeşidi varsa biri bana yazsın...Şekerledim, tuzladım, limon sıktım...Elimin acısını gözüme sürdüm Allahım sana geliyorum mahvoldum ama ya!!Suyunu sıkmıycam inat ettim öğrenicem nasıl yendiğini....

NASILDA ANLAM YÜKLEDİM AMA:P

O gün olağan bir gündü ve tüm olağanlığı ile devam ediyordu.Sabah kalkmış sporunu yapmış ve aldığı duş sonrasında kahvaltısını yapmıştı...Günlük gazetelere biraz göz gezdirdikten sonra,
Televizyonda ne varsa öyle belli belirsiz bakmış... Yapacağı şekerlemeden önce dışarı çıkıp ihtiyacı olan ne varsa almayı düşünmüştü ama sonra boşvermişti...

Hava hafif kapalıydı tam battaniye altından televizyon seyredip pinekleme havasındaydı... Onca geçen yorucu günden sonra şöyle düşünmüştü...



Evde olmak çok güzeldi veeeee YAŞASIN TATİLLLLLLLLLLLLLLLLLLL di :D

Not: Fotoğraflar şahsıma aittir :D

AKANSU OLAYI


Bu su varya çok soğukmuş :D. Çektikten sonra olayı yakinen anlamış bulunuyorum...Şimdi akarsuların aralarında kayalar varya sakın üstünde yeşil yosun barındıranlara basmayın emi..Hani basınca arabanın kaloriferinin önünde ıslanan giysileri kurutmaktan hamama girmiş gibi oluyosunuzda :D




Aslında herşey işte şu yaprağı çekicem derken oldu...Akan suda yayım yayım yayılmış nede güzel salınıyordu terbiyesiz...


Günden arta kalanlar;













1 Ekim 2008

ÇOCUKÇA



Kocaman maviliğiyle o gözlerinin

Seni durduran duygulandıran her ne varsa

Hemen uzaklaştır ruhundan




Sen mutlu oldukça dönücek bu dünya

Geri gelmiyecek çocukluğun unutma

Kendini kocaman hayallere

Çocukça yanlışlıklara

Salla salıncağınla

En sevdiğin şarkılarınla

O çıplak ayaklarınla

Alabildiğince mutluluklara

Sallan salıncağınla

Unutma!!

Sen mutlu oldukça dönecek

Bu dünya

Portakalmavisi

...


BU KADINI SEVİYORUM









Kırılan dallar gibiyim ben her bahar dirilirim...


BAYRAM ŞEKERLERİ ( Vizyondan )





BAYRAMMMMMMMMM


Tatil demeyi sevmiyorum...O bayram havasına sanki ihanet edecekmişim misali...Ama yaz bayramlarından kalma bir neşe var sanki içimde.Kırlarda oynaya zıplaya geçiriyoruz bu bayramı bir kaç kocaman insan...En komik hallerimize büründük uykuya hasret kalana kadar yaşıyoruz biz bu bayram...Uzun yollardaki pis tuvaletleri bile kafaya takmadan dolanıp duruyoruz...YAŞASIN BAYRAMMMMMMMMMM...Ruhumuzda horoz şekeri tadı, pamuk helvaya bulanmış hayallerimizin peşinde basıyoruz bakalım gaza...
Herkesin bayramısı kutlu olsun....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı