30 Ocak 2012

Kar Pazartesi si

Geçen gün iphone un camı kızımın yere atması süreti ile çatlatıldı...Aradım taradım Suadiye de bir yer buldum...Diğer iphone teknik sevisleri gibi cam, altındaki ped ve numaraların yazıldığı dijital katın üçü birden 400 küsürlere değiştirilirken biz sacede cama 150 TL vereceğiz...Bakalım ucuz etin yahnisi modundan elimizde neler kalıcak :D


Egeberk kar yağarken camdan bakmayı çok seviyor...


Dönüşte de otoparkta biraz karla haşır neşir olundu... 




18 Ocak 2012

Dianne Dengel ve mutluluk


Çok sıkıldığım zamanlardan birinde google da " mutluluk " kelimesini arattığımda malum altına Abidin Dino imzalı mutluluk resimleri geldi karşıma...Abidin Dino'nun merak edip bir eserine bile bakmayan sevgili insanlarımızın cehaletinde olmadığımdan tabloyu yapan kişiyi araştırdım ve karşıma Dianne Dengel çıktı...İnanılmaz sıcak ve içten geldi çizdikleri...Sanki tablolarına bakanların yüreklerine dokunuyormuşcasına geldi sanatı...Mutluluğu anlatışını paylaşmak istedim...

Dianne Dengel : Üç yaşında ilk annesi tarafından resme olan kabiliyeti keşfedilmiş...Ambalaj kağıdı, karton, gömlek ne varsa önüne serilmiş kendini geliştirmesi için.Manzara ve soyut resimlerden çok insan baz alınmış tablolar yapan bu kadın Amerika da pekçok festivallere katılmış...Şu sıralar yumurtalık kanseri ile mücadele ederken sanatını yapabilmek için Tanrıdan  bir kaç yıl daha istiyor...





Fetih 1453 - (OFFICIAL TRAILER HD)

Green Day - 21 Guns

ÇOĞU ZAMAN


Kadınlar çoğu zaman içlerinde çok şey barındırabiliyormuş...Yaş 40 a doğru yol aldıkça " hiç pişman olmadım" dediğin şeyleri gözden geçirmeye başlıyorsun...Böylee kendinle hesaplaşıyorsun belkide...Zamanında içinde kalan söyleyemediğin ve belkide söylemediğin şeyleri kendi kendine söylemeye başlıyorsun...Deli gibi hesaplaşıyorsun kendinle sanki geride kalırlarsa bu vicdan çivileri içine daha bir battığında sanki kanayan sen değil geçmişin olacakcasına bir hesaplaşıyorsun...

Yakalıyorsun yakandan çoğu zaman...Nasılda unuttuğun şeyler geliveriyor aklına, düşünüyorsun, sorguluyorsun...Sorgularken kendine şaşırıyorsun...Nekadar da " afilli olmuş bu tavrım" diyorsun.Ama hep biliyorsun bunlar hep içini daha fazla kanatmama çabası...

Kadın olmak böyle birşey 40 ına gelip oyuncak arabalarla oynama sevdalısı adamlardan daha mantıklı davranmaya çabalıyorsun...İçindeki çocuğu temiz tutmaya çabalarken kadınlığınıda onuruyla yaşamak istiyorsun...Kocaman sevdalar veriyorsun eşine, sevgiline,kızına,oğluna,komşuna hangisi sizde varsa işte.Ençok kedini severken dinleniyorsun ve yazarken ağlıyorsun...Çok ilginç düşünüp ağlayamıyor insan ya da ben bilemiyorum...

İçinde sakızdan balonlar patlatıyorsun sonra bitirdiğin zaman hesaplaşmalarını...Kendini çok dinlemiyeceksin diyor çevren...İçin senden gitmedikçe deli bir yanın hep varsa nasıl susarsın bir içine, heleki kesmişken çevrene çeneni...

Sigarayı inadına sever mi insan. Sever belkide ve belkide perma olmuş hayatını yavaş yavaş taramaya başlar...Sigarayı sevmediğinde, rakı masası düşlemedikçe, çocuklarının sesini duymadığında ölüyorsun belkide ... 

Hesaplaşmaları sever kadın...En çok kendisiyle...

Sever kadın...En çok da belkide kendisinden başka pekçok şeyi...

Hesaplaşır, sever, özler ve hafızalarda güzel anılar bırakıp gider...

Ama en çok sever :D Cimbomu sever, hayatını kalpten çizer nekadar boktan yapılmaya çalışılsada...

Haykıramayanlara ithaf edilmiştir ...




İSYAN


Böyle zaman zaman 9-8 lik hayatlardan uzaklaştığımızda içimizde büyüyen şeye sarılmak daha kolay geliyor sanırım.Biraz melankoli ve biraz kahırla karışık isyan...Pesimist optimist hal aldığımızda evet geriye bir avuç yalan kalıyor.

Güzel melankolidir yalnız sokaklarda dolaşmak...Birazda yüzüne yağmur yağdı mı deyme keyfine içindeki isyanın...

Hayatın güzel sığlarıdır küçük savrulmalar.Onlarda olmasa ne sanatlar ölürdü içimizde kimbilir....


Çok çocuk, az adam,çok çok kadınken içimiz hayatı ıskalamadan, sığlarında sığınıp kalmadan isyanda güzel be! 



Koşmadan içi kuruyanlardansan

Çok ağlamadan katılanlardansan

Çoğu zaman susarken bağıranlardansan

Çürük elmaysan ve ladesin kırılan tarafıysan

İnan

İçinde olduğun kocaman bir İSYANNNNN!!!


Portakalmavisi

6 Ocak 2012

KARNIBAHAR HİKAYESİ


Geçenlerde karnıbaharla ilgili bir yazı okudum...Aslında çok tesadüfi bulmuşta okumuşum gibi oldu ama elimden geldiği kadar evdekileri doğru besleme bendeki bu çaba...Diş doktorumuzun üstüne basa basa sebzelerin organlarımızın cilası olduğu söylemini sık sık yinelesemde sevgili aileme salata dışında sebze yediremiyorum...Düşündüm evet bunlar salata seviyor o zaman çoğunu salata olarak tüketelim olsun ve de bitsin...

Karnıbahar ki bazıları karnabahar da demekte ama benim kelime mantığıma göre karnıbahar daha uygun olduğundan bu beyaz sevimli sebzeye ben karnıbahar diye hitap ediyorum...Çok basit bir yapma şekli buldum biraz Ege biraz kendi damak tadımı da ekleyerek bu içinde protein, minareller,vitamin ki özellikle B12 içeren şirin şeyi kendim gibi istedim ki sizlerde sofralarınıza katın :) bu arada kalp rahatsızlarına, aklım çok dolu sinirliyim diyenlere de iyi gelen bir mama bu :)

Öncelikle karnıbaharı temizleyip yıkayalım...Bu arada bir tencereye su ve tuz ekleyip kaynamasını bekleyelim.Kaynama başladıktan sonra parça parça karnıbaharları içine atalım aşağıda kaynarkende görebilirsiniz :)




Aşağıda yıkanmış tencereye atılmayı bekleyen karnıbaharlar neşe içinde poz verirken :P


 Kaynar sudan çıkardığımız karnıbaharları soğuk suya sokup çıkarıp süzgece alalım...
 Haşlanmış ve suyu süzülmüş karnıbaharları yağsız veya dilerseniz az sıvı yağlı tavada hafif kahverengi olana kadar kızartalım...

Bir miktar sıvı yağda kırmızı pul biberi kokusu çıkana kadar kızdıralım...
Kızarmış ( hafif ) karnıbaharlarımız,sarımsaklarımız ki ben hep üç diş kullanırım,yağda kızdırılmış pul biber sosu, bir kap yoğurt hazır edilir...sarımsaklar yoğurda eklenir ve o yoğurt karnıbaharların üstüne dökülür dilediğiniz kadar yağlı sosu ekleyebilirsiniz...


 İşte budur...
 Sonrada sevdikleriniz yemeye doyamaz ve parmaklarını da yeeeer :D

Bu arada sanırım Ege yöresinde haşlamadan yumurta ve una bulayıp kızartıyorlar...Dedim ya herkesin damak tadı farklı :D ....



Portakalmavisi....



1 Ocak 2012

2012 de


2012 de yüzleşmeler yaşamak istiyorum...Bilmiyorum ki yapabilirmiyim...Babamın 75 senesinde sanırım Amerikadan getirdiği sarı saçlı bir bebeğim vardı.Saçları sapsarı, yatrınca boncuk mavi gözleri kapanan ve pille yürüyen, arkasına plak takılınca şarkılar söyleyen...Plaklarını aldım minnacık...Ama bebeği annemin evinden alamıyorum...2002 den beri çabalıyorum ama yapamıyorum...Babamın bir sabah ben uyurken amerikaya gidişi ve gene bir sabah ben uyurkan gelişi yatağıma o bebeği koyması...O bebeğin kokusu kaç senedir hiç gitmedi...

Alt tarafı bir bebek belki ama onu alması, beni düşünmesi, yatağıma koyması, karşılıklı evcilik oynarken kahve içip bebeğimi pişpişlemesi....

İnsanın içindekileri dışa vurduracak şeyler ve yokluğunun acısını içimde kanatması korkum belkide nebileyim bilemedim işte...

Kıymet bilin, ailenizi ne olursa olsun sevin, size kattıkları değeri bilin...



Portakalmavisi....

Halil Sezai - Ömür Gedik Düeti - Paramparça

UMUT ETMEK VE ANLAMAK...


Hayat diye başlamak geliyor içimden bu yazıya...Çok mu büyüdük biz.İçimizde küller,yalnızlıklar,çokluklar bilmem daha neler neler çok...Sessiz sokakların ayazı gibi yalıyor yüzümü göz yaşlarım...Çok büyümemeliydim ve belkide çok şeyi bilmemeliydim.Kalabalıklarda kalabalık yalnızken yalnızlığımı bilmeliydim...en çok çocukluğunu özler insan...Sığınacak daha saf birşey var mı? eşin, dostun sarılmışken kendi yalnızlığına ve belkide çocukluğuna...Sonbahar yağdı geçti şimdi kış...İçimde tomurcuk büyüsün istiyorum umuda dair.Umut etmeden nasıl yaşanırsa korkum belkide yaşayamamaktan ...en çok göz yaşımın tuzunu seviyorum belkide nekadar yoğunsa içimdeki keder...ve en çok rakıdaki anasonu seviyorum ve belkide en çok dizimdeki yara izini seviyorum bir zamanlar çocuk olduğumu bilmek gibi ....

Bir dalgaya sığınıp ağlayıp karşı sahile vurmak ve belkide orda sonlanmak...Çok yalnızların sandal sefasına çarpmak, uzaklardaki gemilerin ışıklarında karanlığı anlamak...Umut sen ağaçtaki çürük elma ol ve en önce sen düş. Düş ki sen düştüğün yerde iyileş bizde seni içimizde öylece yeşertelim....Tıpkı anne gibi kucak açsak sana ve sen bizim ne kadar iyi olduğumuzu düşmeden anlasan korkmasan...

Kocaman oyuncaklarda küçük insanlar olsak ve bir şiir gibi yaşasak

Korkmadan, ağlamadan,umutsuz kalmadan....

ağlamadan, umutsuz kalmadan...

umutsuz kalmadan....


Hayat denen şeye saygılarımla...( bak hala saygı diyorum şair burda kendine kızıyor :D )


Portakalmavisi...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı