28 Haziran 2012

Martı ve tekamül eden ruhlar...



Elimde makina Fenerbahçede parkta çocuklar babalarıyla oynarken deniz kenarına uzanayım dedim...Öyle denize bakıyorum çeksem mi çekmesem mi diye pat yanıma bir martı geldi...

Hayırdır inşallah dedim kendi kendime...Nasıl mutsuz ve nasıl üzgün hissettim bir an martıyı hani sarılmak istese kocaman sarılacağım..."Ne oldu sana" dedim sol en baştaki fotoğraftaki gibi üstüne baktı...Öyle beyaz gökyüzünün aslanı modu pek yoktu kendisinde, beyazlıkları yerel yerel kahverengiydi...Sevemedi kendini böyle belkide bilemiyorum..."Üzülme" dedim "buda senin farkın..."Böylee bir sağ bir sol gözüyle bana baktı biraz mağrur biraz kırgın " olur mu be abla ! " der gibiydi...Derken arkasını döndü ve yürüye yürüye uzaklaştı mahçup bir ergen mi desem, yorgun bir memur mu desem, terk edilmiş sevgili mi desem tek gerçeği yalnızlığı olan üzgün martı öylece gitti...

Bana oluyor bazen böyle, kuşlar kediler, çocuklar tekamülünü tamamlamamış ruhlar durak belliyor beni.Öyle bir dokunup geçiveriyorlar yanımdan, hayatımdan...Nediyelim Seyfullah Demir in şu yazısından etkilenmemek elde değil...

Bizler sıfır bilinçle başladığımı bu yolda önce hayvan bedenelerinde akıllanırız. 50 bin yıl kadar süren bu süreçte ruhlar bir miktar bilinçlenir. Otomatik dönem dediğim bu süreçte ruh öte dünyada pek zaman geçirmez. Bir bedenden başka bedene girerek gelişir. Dinlerin Nuh Tufanı dediği zamanda ruhlar hayvan bedenlerini terk ederek insan bedenleriyle yollarına devam ederler.
İnsan bedenlerinde ki döneme, “yarı bilinçli dönem” adını veriyorum. Çünkü insan kendinin farkındadır ama niçin var olduğunu bilmez. Bu dönemde bilincin yükseltilmesi için epey uğraşılır. Eski dönem insanları yenileri eğitir yetiştirir. Biz bu eski dönem insanlarını tanrı diye tanıyoruz. Önceleri insanların arasında onlara bizzat bilgi verdiler. Pagan Tanrıları olarak tanıdığımız bu insanlar bizlere medeniyet kurmayı öğrettiler. İnsanlığı onbin yılda uzaya çıkabilecek seviyeye kadar geliştirdiler. Bu tanrılar artık bedensiz yaşama geçtikleri için onları göremiyoruz. Bizler de yakında onlar gibi bedensiz yaşama geçeceğiz. Önceleri bizzat insanlara tarla sürmeyi, Çömlek yapmayı öğreten o insanlar sonraları vahiy sayesinde insanlığı yönlendirmeye devam etmişlerdir. Henüz vahiy ile yönlendirilme dönemindeyiz. Her ne kadar açık vahiy alınmasa da sezgi diyebileceğim mekanizma ile insanlık yönlendirilmeye devam etmektedir.
İşte bizler de birgün bizi yönlendiren o insanların yerini alacağız. Bizden sonrakileri yönlendireceğiz. Tabii ki tüm bu süreçler içinde bilincimiz artmaya devam edecek. Bizler kıyametten sonra onlar gibi bedensiz yaşama geçeceğiz.
İşte tüm bu süreçlerin sonunda bilincimiz tanrıya (aslında kaynak demek daha doğru) layık duruma gelecek ve onunla bir olacağız. Böylece evrendeki bilinçsiz bir atomu bilinçlendirip bu evrenden çıkaracağız. Bu süreç bizden önce devam ettiği gibi bizden sonra da devam edecek. Hatta evrenin sonu tüm atomların tükenmesiyle olacaktır. Şu anda karanlık madde dediğimiz ve göremediğimiz o maddeler bu süreci yaşamakta olan ruhlardır.

Portakalmavisi...

Akşam parkı

koşa koşa çimenlere gittiler.Eda ısrar etti aslında Egeberk te ne yapsın O'na uydu diyelim...

Ufak ufak oynayacaklardı gittim tam örtüyü getirecektim ki bir baktım ordadadurmak istemiyor...

Şirin şirin gülüp " çen bulda kal" dedi ve


koşarak uzaklaştı
Ve Egeberkciğim öylece kala kaldı...Bizim deli kız koşturmacaya uzun süre devam etti ve bitap düşüp yolda dönerken uyuyakaldı

26 Haziran 2012

Hoşçakal


"şimdi gene saate mi bakıyorum ben" dedi kendi kendine gene saate bakarken.Elinde parmaklarında kokusunu onsuzda net duyduğu sigarayı birkez daha içine çekerken..."Zıkkım seni de bırakacağım zamanlar gelecek" dedi.Nedir ki zıkkım?.En çok zarar veren mi yoksa en çok can acıtan mı?.Kendi zıkkımı hala gelmemişti.

Geçen gece nasılda telaşla gelmişti eve...Zıkkımına içindeki zıkkımdan bahsedicek ve belkide beraber bir seyir oluştururlar diye heyecanla kemirmişti parmaklarını yol boyunca.En çokta nasıl söyleyeceğini bilemiyordu.Telefonda "akşama konuşalım mı Hakan" demişti.Aslında içinde olan bildiği ve kendine itiraf edemediği şeyi Hakana, kocasına söylerken kendisine de itiraf edeceğini düşünerek ....Hakan da "tamam benimde seninle konuşucaklarım var" dediğinde "oh" demişti "tenekeye veya duvara yapılacak konuşmalardan biri olmıyacak en neticesinde" demişti.Çünkü çoğu zaman işlerinden dolayı kafası hep dolu olurdu Hakanın.Çoğu zaman konuşurken dinlemediğini hissettiğinde "dinliyorsun" değil mi diye çok ikaz etmişliği de olmuştu.

Masayı hazırlamış, ortamı yumuşatmış konuşmaya hazır hale getirmişti.Hakan da geldi gelecekti ve kapı çalıyordu işte.Bir telaş girdi Hakan içeri köprü trafiğinden bertaraf olmuş tuvaletin yolunu tutarken "çok açım" demişti.

Masada yabancı hissetmedi kendisini kadın...yemek bittiğinde eline içi buz dolu suyunu alıp " hakan konuşalım mı " dedi.Kafasında tasarladığı çoğu girizgahtan daha yalın nasıl söylenirdi ki bu..." ben " dedi, " birkaç zamandır bildiğim ama kendime bile itiraf edemediğim birşeyi sana söylemek istiyorum...

Hakan nekadar da hazırdı bu konuşmaya yüzündeki ifade durgun hali "anlıyorum" diyebilmişti ."Allah Allah benim bile anlayamadığımı bu adam nasıl anlıyor ki" dedi kadın içten düşünüp dıştan tamda girizgah bölümünü sonlandıracakken, hakan eliyle dur işareti yaptı...

"Biliyorum birşeylerin farkındasın...Herzaman iş yoğunluğunun ardına saklanıp seni ne denli ihmal ettiğimden yakınacaksın ama mademki biliyorsun istersen bu bölümleri atlayalım ve ben senin işini kolaylaştırayım ...Evet 2 senedir ilişkim var .İlk başlarda bende kendime itiraf edemedim ama, bu gelip geçici birşey değil.Damarlarımda sanki, bağımlı oldum...Seni de seviyorum ama neyin içinde olduğumu inan bende bilmiyorum...Hayatımın hiçbir döneminde bukadar gelgitler yaşadığım bir zamanım olmadı...sana da daha fazla haksızlık yapmak istemiyorum ne istersen ayrılmak için ne talep edersen kabulum" dediğinde kadın pencerenin önünde duruyordu...

İnsan buzu çok fazla ağzının içinde tutunca önde damağı sonrada dışları sızlamaya başlıyor...Zamanla ferahlatan insana iyi gelen birşey işte böyle can yakmaya başlıyor...iki sene mi dedi bu...Hem böyle kıtır kıtır yemekte güzel gelsede sonrada dişlerin sızlıyor...Ayrılmak mı dedi şimdide ...Alnının ortasına ağzımdaki buzla karışık suyu püskürtsem mi acaba...ağzımin içi dondu ...Hayır ağzımın içi değil ben donmuşum kımıldayamıyorum...

Bu konuşmanın sonunda bana ne diyeceğini hep düşündüm...Sen hep olgun duruşu belli beni hiç yanıltmayan tepkiler veren taraf oldun...Sessizliğinle beni utandırmak istersende anlarım ama bana ne diyeceğinide duymak isterim...Telefonda sesin biraz tuhaftı konuşalım mı lütfen ...Sen ne söyliyecektin...

Kadın donup kalmıştı ya hani ama çabuk çözüldü...Hayat böyle birşeydi işte sen 2 sene uyurken kendisi için endişelendiğin kıyamadığın herşeyin yerine koyduğun adama, birşeyler kendinle ilgili birşeyler söyliyecekken şırrak diye yüzüne çarpardı ...

Ben diyebildi şey diyecektim ...Gırtlağını temizledi kendi sesi çok yabancı gelmişti ya da kulakları tıkanmıştı...Hakan ben kanserim......

Ertesi gün...

İki sene uyutulmuşum, aldatılmışım, yalanı yaşamışım tek gerçeğimi yaşarken benim sandığım yol arkadaşım sandığım adam alnımın kara yazısı olmuş...Evet banane arabeskleşirim...Şu son sigarayıda içip balkondan da atlarım tıpkı 10. sigara isimli kitaptaki gibi...

O' nu bekliyorum...Al misketlerini ver bebeklerimi diyip kanserimle birlikte gideceğim...Kalamam bu evde "O gitsin" dediğinizi duyar gibiyim...Ama ben kalamam...İki sene yalan bir hayat yaşadığım bu yerde kalamam...

Sigara bitti, Emre Aydın dinliyordu O da bitti...Bu ilişkide bitti ve "Zıkkım seni de bırakacağım zamanlar gelecek" dedi.Nedir ki zıkkım?.En çok zarar veren mi yoksa en çok can acıtan mı?

Elinde anahtarları anılarının kapısını son kez kilitleyip onunla vedalaşmaya bile gelmiyen adamı birdaha düşünmemek üzere yere atıp üstüne basıp gelecekten yol almaya başladı....



Portakalmavisi
Hikayeler çekmecesinden

Ebru

21 Haziran 2012

çözdük işte hayatı...


Ben büyümek istemiyorum dedikçe ruhum, hayat zorla büyütüyor .Önüne olmadık şeyler çıkarıyor, hani filmlerde olur dediğin ne varsa içinde buluveriyorsun kendini.Sonrada boşuna değil bu filmler diyorsun hepsi hayattan, yaşanmışlıklardan.

güç gösterisine giriyorsun belki biraz sigarayı fazlalaştırıyorsun ama okadar.Ötesi intahar olur  diyip uzaklaşıyorsun. çevrendeki prozak hayatlara bakıp acıyıda dibine kadar yaşayıp sonunda ayık mutluluklar hayal ediyorsun...

Herkesi dinliyorsun.Acısı olanlar daha çabuk buluyor seni ve sen her zerresini paylaşıp kendi derdin olduğunda " aradığınız kişiye ulaşamıyorsunuz" sesine taziyelerini bildiriyorsun.

Yağmurda güneşi, güneşte karı özlüyorsun.Fıtrat nankör elden ne gelir...

kırk yaşına kadar ne yaparsan veya sana ne yapılırsa ve kırkına varmamışsa seni üzen cahilliğine verebileceğini sonrasının kasımpaşaya kadar yolu olduğunu öğreniyorsun.

sonra en büyük öğreti geliyor " bilgi güçtür." haldır haldır kendini tamamlamaya çalışıyorsun.hani "damla ancak kendini tamamladığında damlar" felsefesinde damla olup damlamaya hazırlanıyorsun.

Amaaan ya da herşeyi boşverip "eller havaya  " modunda hayat geçirip sende beynini hayatla yormuş gibi dörtkollu ile yol alıyorsun...

İyi çözdük işte hayatı , damlaysan dona damlamadan, ebene sövdürmeden birey öncelik ve özelliklerini bilip doğrularını 21. yy a düzgün uyarlayabiliyorsan alnından öpüyorum olm seni.

Seviyorum sizi...

portakalmavisi...


Ebru....

18 Haziran 2012

Sabun kokan babam

Böyle karşısına oturdum dizlerimin üstüne, sehpanın üzerine benim için hazırladığı 'Cumhuriyet' gazetesinin harflerini düzgün bir şekilde kesiyorum...Henüz ilkokula başlamamış olan ben okuma yazmayı bilmez görsel hafızayla beynime raptiyelerdim bazı yazıları...Mesela Cumhuriyet, gırgır,heidi nerde olsa zımba gibi çakıyorum. Bildiğim içinde sevindirik oluyorum...Ama bu iş ciddi Cumhuriyet gazetesinin baş yazısı dikkatlice gazeteden kesilmiş ve önüme harfleri kesilsin diye konulmuştu.

Babam küçük küçük abra kadabra ilizyonları ( baktım sözlükten doğru yazıyorum 'ilizyon' )  yapmayı severdi.Böyle paraları yok eder ordan burdan çıkarır, başparmağının üzerindeki kağıt parçalarını ' ını nııın ' diye diye başka parmaklarına atlatır ' baba nasıl yaptın böhüüüü' diye beni saatlerce peşinde dolandırırdı.

Harfleri kestim dikkatlice topladım  verdim.Gözlerimin önünde kağıtları ağzına attı. Çiğnedi çiğnedi çiğnedi sonra yuttu ve derken tekrar kağıtlar ağzına gelmiş gibi yapıp bana katlanmış bir parça kağıt verip açmamı söyledi.Vallahi tükürüklü mükürüklü hiç umrumda değildi, açtım kağıdı suratım her ' ını nııın ' daki gibi hal almıştı biliyordum. Ellerimde tuttuğum kağıdı kendim kesmiştim oysaki harf harf ama işte kocaman sapasağlam ' Cumhuriyet ' yazısı....' nasıl yaptın baba ' dedim, ' Cumhuriyet kolay kolay yenilip yutulmaz ' falan gibi birşeyler söyledi yanımdan uzaklaştı.Kuruttum o kağıdı hala hilenin peşindeyim ve diğer kuruttuğum şeylerin yanına koydum.Erik çekirdekleri, zeytin çekirdekleri, yaramın kabuğu ve cumhuriyet yazısı...

Biz babamla diğer baba kızlara göre biraz mesafeliydik ama hiç kimsenin babasıyla biriktirmediği anılar biriktirdik biz.

Küçücük kızdım askeri okullar arası güreş turnuvasına götürdü beni.Haydaaa! herkes oğluyla gelmiş, erkek kardeşiyle gelmiş gerçi bananeydi o yıllarda bundan, ben yerde debelenen adamları çözmeye çabalıyordum :D

Kurban bayramlarında Kıbrıs çıkarmasında sıyırmış asker arkadaşları ile kurban kesmeye benide indirirdi ve hep kıbrıs çıkarması EOKA(OKA Kıbrıs Rumlarının Enosis amacını gerçekleştirmeyi hızlandırmak için Birleşik Krallık idaresine karşı kurulmuştur. ) Bundan da bananeydi, ben babam kurbanın kanını alnıma sürmeden kaçma peşindeydim...

Vizyona nekadar boks filmi girdiyse gittik beraber.Rocky ler mesela sular seller gibiydi.

Bir dönem babaannem öldüğü zaman babam, annem ve amcam beraber yaşadık.Birinin ak dediğine biri kara diğeri lacivert diyen üç insan :D Tek ortak konumuz Beşiktaş yani futboldu ve bu da birşeydi neticesinde :D ...

Babam habire Cumhuriyet gazetesinden makaleler okuturdu bana .Rahmetli Rauf Denktaş ın babasıda öyle yaparmış anlamasa da kulağına yerleşsin diye .Hay bin lanet :D.Süper terlik fırlatırdı birde babam ...Beybaba terlikleri vardı hala saklar annem...Bende acı anıları olan o terlikleri ara sıra çıkarır severim...

Amcama sığınırdım çok sıkıldığım zamanlarda .Rengarenk bir ruhu vardı Nusret amcamın.Kanun çalardı mesela ve ney üflerdi.Projektör getirmişti babam yurtdışından. Annemin verdiği beyaz çarşafdan bize sinema yapardı.İngilizce çizgifilm seyreder, tost yerdik.Çocuklar kadar şendik. yani ben öyleydim zaten çocuktum...

Her babalar gününde duygularım  fazlasıyla yoğunlaşıyor...2002 den beri Erkan'ı koydum babamın  yerine. Ailecek O nu şımartıyoruz...Ama bu sene espirileri, karikatürleri ve sihir oyunlarıyla anmak istedim babamı...

En büyük ilizyonunu yapmış olsa da bana bu hayatta, bir gün yanına giderken kuruttuğum Cumhuriyet yazımla ve cebimdeki anılarımla kocaman sarılacağım O ' na ...Biliyorum bunu biliyor ve bekliyor...sabun kokan güzel babam...


Portakalmavi

Ebru...






12 Haziran 2012

dear life,


migrene methiye

insan migreni ile anılar biriktirir mi yahuu? ben biriktiriyorum.şöyle gözlerimi kapatıyorum mesela ilk anımsadığım otoparktayım eve gelmişim.muhtemelen Egeberk in okulundan dönmüşüm yukarı çıkmayı bırak ellerimi direksiyondan kaldıramıyorum...kafamda matrix sahneleri canlanıyor önce kafamı ağır çekimde bir o yana bir bu yana çarpıyorum sonrada "neden çarpıyorum eve uçsam ya" diyorum ama gülemiyorum çünkü başım ağrıyor :D ...bir keresinde de İstanbula atılan naraların bir kaçını savurmuşum ' seni yeneceğim migreyynnnn ' diye açmışım müziği sonuna kadar bildiğin migreni öldrücem o denli güç doldurmuşum içimi tam level atlıycam en son anımsadığım novaljin için hemşireye kalçamı açtığım.:)))

Birkeresinde bir arkadaşım ' ben annemi hep yatay halde hatırlıyorum bu migren yüzünden  ' demişti...Egeberk te aynı anıları biriktirmesin diye çok çabaladım ben...güzel güzel telkinler ettim kendimi , olmadı doktora gittim migrenin asabiyetinden, doktor sanki ben ne yaşadığımı bilmiyormuşum gibi konuşurken kadının kafasını duvara sürtüp ateş çıkarttığımı hayal ettim ve bunları sakin sakin otururken yaptım...

Oturduk Egeberkle sağlam bir tavır aldık bu migrene..." başım ağrıyor " demiyoru.ağrı gelmeden ilaç hangi şartta olursa alıyoruz.mesela evde kalmamış mı gece,gündüz,yaz,kış kim sağlamsa ilaca ulaşıyor...Komik bir survivor hali bu bizimkisi :D

Sanaa alıştım be migren sanki sayende hal, yol, iz bilir anlar da olduk...mesela Egeberk kroki okumayı çok küçük yaşta öğrendi.nöbetçi eczane avına çıktık geceleri...

sağdan yavaş, soldan sakin gel yeter ve bazen izin ver doyasıya gülüp doyasıya ağlıyabileyim.bana bağlılığını hafifletmek içinn aldığım ilaçlarla karaciğeri mahvetmiyeyim...

bir gün yol alacak olsanda bizden, hasretle bahsedemiyeceksem de senden, bana hayatımın bir dönemi herkesten çok yakın oldun be migren...

Kendine iyi bak, biliyorum nefesin ensemde,git ve de geleme be migren....



Portakalmavisi


Ebru...

Çok ateşlendim ben amaaa!


Aslında çok iyiydi.Ve ben biliyorum ki gene bizim nazarımız deydi.Ne zaman iştahı açılsa biraz kilo alsa hemen " nazara geldi " avuntusuyla kendimizi kandırır O bize biz O na bakar dururuz.

Ateşi çıktı birden.Hafif bir öksürükte inceden duyulur oldu.2 gün bekledim.Ateş işin içinden çıkılmaz bir hal aldığında ( ki calpol ve fitili aynı anda verecek kadar çaresiz kaldığım zamandan bahsediyorum ) sabah uyumadan pazar demeden aldık hastaneye götürdük.Grip olmuş...Rahmetli babam ' bir gelicek ve biz insanoğlu grip karşısında çaresiz kalacağız' öngörüsü ile aklıma geldi.Hakikaten çaresiz kalmıştım.

Edayı 2,5 sene emzirdim.Oğlumu 5 ay emzirmenin bana geri dönüşünü kötü yaşadım.3,5 yaşında verdiğim anaokulundan 15 günde bir antibiyotik kullanmak sureti ile tıpış tıpış geri getirdiğimi anımsıyorum.Eda öyle olmasın diye 5 günlük hallerinden buzamana kadar hiç değiştirmediğim sevgili doktorumuzla çok çaba verdik.

şimdi 6 saat etkili bir ateşdüşürücü şurup kullanıyoruz ve soğukalgınlığı şurubunu da  değiştirdik.Tüm bunlara ek işte ökrük için sihirli formül : bir çaykaşığı toz zencefil, bir çorba kaşığı bal ve birkaç damla limon.

Zencefilin aspirin özelliği olduğundan kanı sulandırıyor. bu sebeple çocuklara günde beş seferden fazla verilmemesi tavsiye edilir...

neyse bize geçmiş olsun hepinizi öpenzi....


Portakalmavisi...

1 Haziran 2012

Kendi fenerlerini yap

Görür görmez çok hoşuma gitti.Gerekli malzemelerde çok basit.Aslında görselliği takip etmek yeterli.Fikir kaynağı siteye buradan  ulaşabilirsiniz...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı