28 Aralık 2013

Martı ve küçük kız


Ben size küçük bir kız ve martı hikayesi anlatayım içinde biraz hüzün ve belki biraz hasret kokusu olan...

Denizci kızlarıyız biz...Babalarımızı karadan çok denizde gemide gören...

Bu vatan için verilen emirlerle deniz aşırı ülkelere savaş gemileri almaya giderken geride hasretliklerini bırakan babaların küçük kalpli biraz öksüz biraz yetim kızlarıydık biz.Boğaza bakan bir banka oturup insan babasına nasıl ulaşacağını düşünüyor çocuk aklı işte sanıyorsun ki martı öyle bir uçuyorki senin söylediklerini babana ulaştırıyor...Ne ister minicik bir kız elbette sarı saçları olan ve belki de yürüyebilen bir bebek...Deniz altı geçer, üstünde başkalarının babası sende el sallarsın hepsi aynıdır siyah üniforma beyaz kep..."Martı babama deki " diye başlayan cümleler küçük yüreğinde kocaman hasrete döner ta ki bir sabah uyandığında yastığının kenarında mis gibi sarı saçlı oyuncak bebek kokusu duyana kadar ...Yıllar geçer vapurlar gider ve belkide gemiler geriye gene martılar ve sen kalırsın...Ne dilersin ebediyete göçmüş babandan ..Hoş sedalar kalır ciğerinde ve martılara bakarsın "Martı babama deki ben iyiyim bebekte istemem artık bir anlığına da olsa keşke gelebilseydi..."Genizde deniz kokusu,kulakta martı çığlıkları, ciğerinde yangı denizci kızlarının hasretliği bitmez bu bekleyiş ebedi....

Ebru...

26 Aralık 2013

dedim kendi kendime


"Sonra" dedim   gene kendi kendime derken nekadar çok kendi kendimleyim diye düşünmeye başladım...Yalnızlık benim bir yerime çıpa attı. sosyal anlamda enfeksiyonum var benim...Elimde nezaman elime aldığımı bilmediğim birşeyler var hep.Pek sevmem aslında yalnızlığı ne zaman gelip çöktü gene böğrüme...Sonbahar hep sensin bunlara sebep.Kanımın akışını bozdun hele İstanbul un lodosuna hiç girmiyorum bile...İnsan lodosu öldürme planları yaparmı hiç...Ee! ben yapıyorum migrenimden mütevellit sevmem hiç lodosu...

Bu seneyide bünyede migrenle devirdim...Aslında yalnız değilim beni hiç terketmeyen alıştığım acılarım var migren halay başı adı çıkmış garibimin...

 yalnızlıktan dem vuracaktım ama yazı gene migrene kitlendi...Canım acıyor bu aralar kafamı duvara sürtüp ateş çıkarasım var...Bünyem anarşist ben ne yapayımmm....Alacağın olsun ey! migren...

"Sonra " dedim gene kendi kendime derken Eda seslendi "annneeee kakamı yaptımmm" " geliyorummmmm " vazife beklemez anladın sen ....

Ebru

Crochet winter collection by Ebru( kış koleksiyonum)



20 Aralık 2013

Anahtarlık mı o ? :)))

Aslında çanta kenarına takacak birşey örme fikriyle yola çıkmıştım ama şimdi anahtarlığımı süslüyor :)))



15 Aralık 2013

Bazen Erkekte gider......


Daha dün, beş yıl önce, sen şurdan ben burdan geçerken ceket cebine atılan korkak ergen sigarasının cep astarını yaktığı gibi yakmıştın beni...Kocaman birşeylere gebeymişim gibi hissetmelerim ondanmış meğerse seni sevecekmişim...

"Ben seni çok sevdim " diye başlıyorum artık iç sesimle konuşmalarıma....Henüz çenem açılıp derdimi kederimi anlatamadım kimselere...Ya! yokum, ya da meşgulum başkalarının hayatında...Oysaki acılıyım be yavrum.Ciğerime közden bir tava ile dağladı yaptıkların..Biliyorum tava olmadı bu cümlede ama serde erkeklik mi kaldı ha! tava ha! kor hepsi döner döner bana kor...Espiri yapan sığ tarafıma da bak hele...

Sevdim, çok belli ettim ve terk edildim...

"Bir kere" dedim kendi kendime "ömrümde bir kere tam değer ver karşı cinsine O nlar sevildiklerinide duymak isterler ve çiçeklerle beslenirler"...Güzeldi bizim ilişkimiz...Sonra sıkıldı benden, sevgimden ya da bilmiyorum canı ne istedi...

Kalın gövdemle göğsüme yasladım ben ilişkimi...Sevdim hemde çok sevdim.Saçlarını okşarken ne hissedecekse en yoğununu hissetsin istedim...Konuşmadan iki kadeh şarapta demlenelim istedim...Öyle sessiz sevdim ki gecenin karanlığında yanan mum bile daha sesliydi ama o bunu bile hissedemedi...

Hiç erkeğin gerçekten sevenine denk gelmemiş mi bu kadınlar?.Nezaman bukadar gard geliştirmişler...Kırpiklerinden yaşlar akıtan erkeklerin hıncını alma tahtası değilim ki ben kalbim var etten kemiktenim...

Ruhumun çıplaklığı ile sevdim biraz korumacı biraz şefkatli ve belki de biraz derin be! yavrum...Esas acı yirmi bir gün sürer yalanınızı yiğeyim ben sizin, altı ay oldu kendime gelemedim...

İstanbul dan bile gittim..."Bu acıyı" dedim kendi kendime "dibine kadar yaşamadan terketmeyeceğim..."Geri döndüm hani Kadıköy de o simitçinin önünde başka bir erkeğin kolunun altına kıvrıldığın yere kadar gittim...Midem bulandı da kusmadım gözümde kalan son halini o halini dahi kirletemedim...

Sonra bir kaç gün sonra sen şurdan ben burdan geçerken şahit olanlar vardı ya aşkımıza bana teselliye geldiler...Hep rakı kadehleri dayadılar bünyeme..."Kus oğlum", "anlatsana lan", "boşveeeeerrrrr" lerle şerefelediler tepeme tepeme...

Bu hikaye aslında çok derin ve yoğun...Kısaca zamanlar geçti ben seneyi devirdim hala sana rastladığım yoldan geçerken şöyle bir değersin yüreğime sen bilmesende...Ben o seni çok seven halime bakarım " güzel sevdin be oğlum sen " derim...Sonrasında benimle tekrar iletişim kurmak için araya koyduğun arkadaşlarıma söylediklerimle de kendimi severim...." sevildiğini bilemedi " 

Aradan yılllar geçti sanırım ondört ay oldu :) adının baş harfi kalbimde de olsa yeniden sevebilirim...Bu halimle  artık bana gelme ben senden de gidebilirim, giderim , gittim.....

Ebru...






9 Aralık 2013

Kısa bir duygu yazısı

öylesine bir yeni yıla giderken yazısı....

eskinin herşeyi değerlendirelim atmıyalım çocuklarıydık biz...Annemiz kavunu kesip çekirdeklerini gazete kağıdına koyar penceremizin önünde kuruturdu...sabırsızlıkla beklerdik o çekirdeklerin kuruyup ceplerimize dolmasını...Erik toplardık çekirdeklerini gömerdik " ya! tutarsa" tarihsel bir getiriydi ruhumuzda...Ekmeklerimizi sütle sulandırıp lapa yapar köpeklerimize yedirirdik...Güller toplardık mis gibi kokan kah soframıza reçel kah pencere önümüzde kavanozda şerbet olmayı bekleyen...Sonra gazete kağıtlarını top yapar iple sarardı annemiz ne eğlenirdik peşinde düşe kalka ....Vita tenekeleri kaç kişinin pencere limonluğunu süsledi kim bilir. içlerinde kırmızısı beyazı sardunya bahçeleri...yarabandı çok bulunmaz, eve pis dönen her çocuk hızını alamayan annesi tarafından bir kere de Vimlenirdi...Burnumuza gelen yemek kokusu bir bakmışız bir tabak içinde komşumuzdan soframıza ikram edilmiş...Baba kitapları saklanır ansiklopediler nekadar itinayla sayfaları çevrilerek okunurdu...Yıl başlarında kabak tatlısı kokuları gayri müslimlerin domuz yemeklerinin kokularını bastırır, her bayram kapı önleri omo lanırdı....Beyaz kumaş mendillerde oyalandı çocukluğumuz, plastik olunca toplarımız değişmeye başladı oyunlarımız...Kocaman sevdalar, ayrılıklar, düğünler,ölümler ve hasretlikler çöktü bünyeye...Şimdiki çocuklara geçmişlerinden yadigar bilgisayar oyunları kalacak diye hayıflanırken bende isterdim bir baledir, tiyatrodur, jimnastiktir, yüzmedir devlet teşvikiyle sunulsun bizlere...Kömür olmuş vergilerimiz paket paket sunulurken fakir bıraktırılmış seçmene yeni bir yıla daha mı giriyorsun güzel ülkem...kocaman olmuş yüreğim haksızlıklardan kırılmış içim ağacına, kuşuna, bayrağına sarılıp sevgiyle gözlerinden öperim....

Ebru....

Pazartesi Gülmecesi





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı