MAKALE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MAKALE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2008

Me Ha Peh peh peh... BEKİR COŞKUN YAZISI

Me Ha Peh peh peh...


BEN hiç böyle "milliyetçi parti" görmedim; milletine Arap kültürünü öneriyor.

AKP’nin bunu yapmasını anlamak olasıdır; çünkü AKP birleştirici unsur olarak dini kullanır, milliyetçiliği reddeder.

Ama Me Ha Pe?..

Bu nasıl milliyetçiliktir; kendi ulusuna çağdaşlık yolunu açmak yerine, ortaçağdan kalma Arap kültürüne yol açmak?..

Söyler misiniz; yeryüzünün en güzel coğrafyası üzerinde yaşanan, yeryüzünün en güzel kültürünü Arabistan’a çevirmek "milliyetçilik" olabilir mi?..

Ama Me Ha Pe bunu yapıyor.*

Devlet Bahçeli politikayı bırakıp evine gittiğinde üzülmüş, Türk siyasetinin ciddi bir insanını yitirdiğini düşünmüştüm.

Bu seçimlerden önce de "dinci devrime" karşı olan kimi yazarlar, CHP’ye eli varmayanların Me Ha Pe’ye oy vermelerini istemişlerdi.

Hepimiz pişmanız.

Dün de, Me Ha Pe’ye oy vermiş kimi okurlarım bilgisayarıma "Elimiz kırılsaydı" diyen mesajlar gönderiyorlardı.

Ne yapacaksınız?..

Me Ha Pe, AKP’nin tamamlayıcısı oluverdi.

Ona "AKP’nin koltuk değneği" diyorlar.

İktidardakiler ne zaman laik cumhuriyeti savunanların tepkisiyle karşılaşsa ve yalnız kalsa, Me Ha Pe yetişiyor.

Belki de sanıyorlar ki AKP’den oy alacaklar!..

Diyelim ki bakıyorsunuz ilk seçimlerde seçmen AKP’yi bırakıp Me Ha Pe’ye koşuyor ve Me Ha Pe’yi ödüllendiriyor!..

Ayaklar dururken çorabı koltuk değneğine giydirmek gibi.

*

Sonuçta göreceksiniz; evrensel laiklik tanımı, Anayasa, yargı kararları, AİHM kararı ortada dururken, Me Ha Pe’nin desteğiyle türbanı önce üniversitelerde, elbette sonra da tüm kamuda serbest bırakacaklar.

Me Ha Pe’ye aferin.

Me Ha Peh peh peh...

Oysa; Türk ulusunun çok acı çekerek, yeryüzünün en şerefli savaşını vererek kurduğu laik cumhuriyete önce "milliyetçilerin" sahip çıkması gerekmez mi?

"Milliyetçilik" bir milletin çağdaşlığını, uygarlığını, aydınlık yarınlarını savunmak değil midir?..

Yoksa...

Yoksa bir milletin çağın dışına savrulmasını savunmak mıdır milliyetçilik?..

BEKİR COŞKUN

7 Kasım 2007

ATATÜRK Ü AŞKLA ANIYORUZ - Can DÜNDAR

Atatürk’ü Aşkla Anıyoruz
10 Kasım 2007 Cumartesi günü, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 69. yıldönümünü yaşayacağız. Yine bayraklar yatıya inecek yine 09:05’te sirenler çalacak yine gözlerimiz buğulanıp, yüreğimiz sızlayacak. Ve Atatürk'ü düşüneceğiz hepimiz.Biz de Atatürk'ü bu hafta, tepeden tırnağa duygu dolu dönemler yaşadığı haliyle anmak istiyoruz, "Neden duygusal hayatını hiç konuşmayız, aklım almıyor Büyük adamlar tarihte özel hayatıyla değerlendirilir Fransızlar; Napolyon'un aşklarınıciltler dolusu kitapla anlatır Ata'nın özel hayatı da saklanmamalı" diyen Başkent Üniversitesinden Prof. Dr.Ahmet Mumcu’ya katılıyoruz ve Atatürk'ü aşklanyla yad etmek istiyoruz. Latife ve Fikriye Hanımları zaten bilmeyenimiz yok.Bu yüzden biz size diğer yaşanmışlar ya da yaşandığı iddia edilenlerle ilgili bilgiler vermek istiyoruz. İşte, sevdalarıyla Atatürk...NADİRE (Komşu Kızı)Birkaç yıl önce bu aşk hikayesini Can Dündar yazdı. Biz de tekrar hatırlatıyoruz: Mustafa Kemal, Selanik'te öğrenciyken, Nadire adında bir komşu kızı varmış. Ciğerlerinden hasta olan bu kız Mustafa Kemal'e aşıkmış. Bu askını hissettirmek isteyen Nadire, sonunda konuyu arkadaşı Hatice'ye açmış. Hatice de, Zübeyde Hanımı ziyarete gittiği bir gün kopardığı bir karanfili Mustafa Kemal'in odasına girerek tarih kitabının üzerine bırakmış. Az sonra Mustafa Kemal eve gelince odasındaki karanfili fark ederek Hatice'ye tebessüm etmiş. Aradan epey bir zaman geçmiş. Bir gün Hatice, Zübeyde Teyze’sinin kendisini oğlu Mustafa'ya istediğini öğrenmiş. Ama Hatice'nin annesi, Mustafa asker olup ulaklara gidecek diye bu izdivaca yanaşmamış. Konu kapanmış.Yıllar geçmiş. Mustafa Kemal "Atatürk" olmuş. Evlenip çoluk çocuğa karışan Hatice, yaşadıklarını 1970'lerde bir kış günü, Kocaeli'nde Maarif Müdürü olan apartman komşusu Münir Hayri Bey'e anlatmış. Münir Hayri, daha sonra sinema tahsili için yurt dışına gitmiş. Döndüğünde Atatürk kendisinden hayatını beyazperdeye yansıtacak bir senaryo yazmasını istemiş. Senaryonun esaslarını da bizzat dikte ettirmiş. "Filme başka neler koymalıyız?" diye sorduğunda Münir Hayri biraz da çekinerek. "Her filmde kadın ve aşk unsuru aranır, bilmem nasıl emredersiniz?" demiş ve yıllar önce Hatice'den dinlediği hikâyeyi Atatürk'e nakletmiş. Hatırlamış Atatürk; gülmüş: "Ben. Hatice'nin o karanfili kendi hesabına koyduğunu sanmıştım" demiş. Ve devam etmiş: "Hatice zekası, güzelliği ve terbiyesiyle örnek bir kadındı. Her vakit hayatımın en degerli hatıraları arasında kalacaktır." Sonra Nadire'yi de hatirlamış:'"O kızcağızı da bir kâtiple evlendirdiler. Sonra öldü."

25 Ekim 2007

Prof. Dr. AHMET TANER KIŞLALI YAZISI


SÜRÜ MÜYÜZ, ULUS MU?
Atatürk, niçin "en büyük eseri" saydığı cumhuriyeti gençliğe emanet etti. Niçin geleceğin siyasal iktidarlarının "kişisel çıkarları" nedeniyle düşmanla işbirliği yapabileceği olasılığını bile düşündü de, gençlikten bir an bile kuşkulanmadı?Atatürk'ün "Gençliğe Sesleniş"i ile ünlü Bursa konuşmasını yan yana koyduğunuzda ortaya çıkan görünüm çok anlamlıdır.

* * * Gençlik yaşla ölçülmez, tutumla ölçülür.Bernard Shaw, bir zamanlar, "Yirmisinde komünist olmayanın kalbi, kırkında hâlâ komünist olanın ise aklı yoktur" demişti.Genç insan yeniliklere açıktır. Köklü değişikliklerden korkmaz. Daha iyi bir yarın için savaşmaktan çekinmez.Enerji, değişikliklere uyum yeteneği ve kolaylığı demektir. Yıllar geçtikçe enerjisi azalan kişi, uyum göstermek için yeni çabalar gerektirecek köklü değişikliklerden korkmaya başlar. Üstelik yeni durumlara uyum sağlamak için zamanının da giderek azaldığını hissetmektedir. Yıllar boyu süren çabaların ürünlerini yitirme korkusu, yaşlıları tutucu olma yönünde etkiler. Gençlerin ise yitirecek bir şeyleri yoktur. Çağdaş toplumda gençlik, genellikle yetki ve sorumlulukların dışına atılmış bir kesim oluşturur. Bir çıkar bağı içinde, düzenle bütünleşmemiştir. Sırtında kendisinin dışında kimsenin sorumluluğu yoktur.Gençlik yıllarında benimsenen bazı siyasal görüşler zamanla ılımlaşır. Bir ölçüde de gerçekleşme olanağına kavuşur. Yaşama geçtikçe değişmemesini istemek doğaldır. Ama o süreç, insanları aynı zamanda tutuculaştırır. Mutlak krallığa karşı anayasal krallığı savunanlar ilericiydi. Ama anayasal krallık gerçekleşip de karşılarına cumhuriyetçiler çıkınca, tutuculaştılar. Her toplumsal hareket giderek kurumsallaşmaya ve dolayısıyla uysallaşmaya, tutuculaşmaya yüz tutar. Oysa gençlik sürekli yenilendiği için kurumsallaşamaz, kalıplaşamaz.
* * *Ve tüm bu niteliklerinden dolayı, gençlik "idealist"tir!İnandığı ülkelerin peşinden koşmasına engel olacak çıkar bağları yoktur. Üstelik de gelişmiş ülke gençlerinde "ulusal" değerler öne çıkar.Kemalizm neyi öngörüyordu?Toplumu çağa taşımayı kolaylaştıracak en ileri kurumları getirmek ve eskidikçe onları da yenilemek!Bu bir "sürekli devrim" anlayışıydı. Atatürk, en ileri kurumların bile günün birinde "eskimiş düzen"e dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunun bilincindeydi. Sürekli devrim, sürekli ileriden yana olmak demekti. Bu nedenle de "sürekli devrimci"de iki temel nitelik gerekiyordu: Çıkarlarının düzenle bütünleşmemiş olması ve yeniliklere uyum gücü.Ve bu iki nitelik, sadece ve sadece gençlikte vardır. Bundan dolayı da "Büyük Devrimci", en çok gençliğe güvenmiştir.
* * * 1920 başlarında İstanbul'un işgal edildiği gün, ikisi hoca olan üç milletvekili Vahidettin'le görüşmeye gitmişti. Padişah, düşman güçlerinin isteklerine boyun eğilmesi gerektiğini söylüyordu. Oysa karşısındakiler farklı görüşteydiler.Rauf Bey şöyle diyordu:- Millet, haysiyet ve istiklale aykırı bir kaydı kabul etmemeye kesin kararlıdır. Milletin sizden istirhamı, haysiyet ve istiklale aykırı bir anlaşmaya imza koymamanızdır. Aksi takdirde istikbali çok karanlık görüyoruz.Vahdettin sesini yükseltti:- Rauf Bey, milelt bir koyun sürüsüdür! Bu sürüye bir çoban lazım! İşte o çoban benim!..."Millet" koyun sürüsü olmadığını Kurtuluş Savaşı'nda kanıtlamıştır. Ama şimdi, yeni Vahdettinler türemiştir... Tarihi, yalanlarla tersyüz etmek isteyen ve gençlerin çobanlığına soyunan yeni Vahdettinler...Sürü olmadığını kanıtlama sırası şimdi "gençlik"tedir!Ve kanıtlayacaktır!
Prof Dr. Ahmet Taner Kışlalı
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı