31 Temmuz 2008

KORKULARIM KAYIPLARIMDAN


Surların dibinde dolanıyorum...Köhne binaların kırık kapılarını açıyorum...Sahilde martılarla sohbette ufukta bile aranıyorum...Ama kayıplarımı bulamıyorum...Hayat devam ediyor mevsimi gelmiş çardak sohbetlerinde kaldı çocukluğum...Üstü kırmızı pul biber örtülü bir mantı içim kimi yeri buz gibi gibi yeri yanardağlar misali...Boktan bir hayat bukadar mı anlam yüklemeye çalışıldığı halde kereviz sapı gibi belki faydalı ama kokusundan uzak tutuyor beni senden...Benim acılarım geçmişten gelen, geleceğime umut diye kalanlar iyileşmiş kalp yaralarım...Kabuklarını yastık altında sakladığım....Gecelerin gözyaşlarından kurutamadığım kabuklarım...Sana sığınamam kendimden vazgeçemememden...Koşulsuz teslimiyetsizliğim kayıplarıma yenilerini eklemek korkusundan ...Değil İstanbulu dünyayı dolansam bulamıyacak olmaktan korkmamdan...

ANI



Her karesini anımsayacağını sanarken yaşadıklarının

Elinde kalan anıların

Annenle babanın elini tutup dolaştığın anların

Küçük renkli arabaların

Ve dizine aldığın yaraların

....

Agnus

KADER DEME BUNA


Gözleri tavana takılı kalmış kırpmasa enfes bir kadavra halinde Eros un yatay hali durumunda önceki gece yaşanmış olanları bir bir düşünüyordu...Ne olmuştu nerde kaçmıştı ipin o lanet ucu oysa oysa herşey tamda yolunda giderken ve onu incitmiyorum diye düşünürken şimdi ne olmuştu anlayamıyordu ...Eve gelmişti herşey çokda sıradandı ki bazen bu sıradanlığa aldanmamak lazımdı bunu yaşamadan anlayamazdı ufacık bir tartışma nasılda arkasında kocaman bir kapı gümlemesi ile sonlanmıştı...O kapı varya o kapı önce yüzüne kapandı eli havada heyyyyy diyemeden kursağına kapandı ve daha önceki gece sevişmeleri ile biten salona kapandı...Kadınları anlamak zordu ama bu kadarı da fazla değilmiydi???....
Aslı evden çıktığında bir önceki gün telefonda neşeler içinde konuştuğu arkadaşı Sibele doğru yol almıştı bile...Kapıyı örttüğünde geride kalan canı bir tanesi ne haldeydi bilmeden adımladı kaldırımı .Uzaktan küçücük gördüğü taksiye küçücük elini kaldırana dek hep gelgitler yaşadı...
Kaç gün geçmişti ve Levent için ne önemi vardı...Nekadarda hayatının merkezine almıştı Aslıyı...Traş olmadan, kendine, ne giydiğine bakmadan evden ayrıldığında bu gün Sibeli aradığında Aslısından haber alacağını ümit ediyordu...Geçmişde de olmuştu böyle tartışmaları ama sonuda bir gün bile dayanamışlardı ayrı kalmaya oysa şimdi kaç gün olmuştu üç mü otuz mu bilmiyordu bilemezdi de ....
Sibelle konuşmaları kısa sürdü...Aslıya işten ulaşma ümitleri suya düştüğünde iş yerinin önüne gitmeninde anlamsız olduğunu anlamıştı...
Gene akşam olmuş, Levent neyana saldıracağını bilemeden en yakın arkadaşları ile vedalaşmayı olduğunca geciktiriyordu Aslısız o ev nefes alınamaz bir yer olmuştu...
Canı yanıyordu bir ses için neler vermezdi ki...Anlayamıyordu kız sırra kadem basmıştı tüm arkadaşları pis pis sırıtıp düzelir Levent üstüne gitme demekten başka birşey demiyorlardı...Arabayı kullanırken radyoyu açtı her kanalda çıkan parçada gözyaşları daha bir sürat aldı süzülmek için yanaklarından...Her yanı acıyordu nefes almak acı veriyordu...Adını koyamadığından ne olduğunu anlamadığından ve bu cezay haketmediğinden kocaman çaresizlik hortumunun içine sürükleniyordu...
Eve geldiğinde okadar çok içmiştiki genede algılamasında hala sorun yoktu evdeydi ve o evde gene Aslı yoktu...Sabaha kadar yattı yuvarlandı Ayten Alpmanın nekadar parçası varsa dinledi...Kendini hırpalamaktan bitap düştüğünde buzdolabından sonra hala Aslı kokan yatağına süzülürken artık O nun için belkide hiç birşeyin anlamı kalmamıştı...Uzaktan gelen ezan sesi bile daha da uzaklaşmıştı kulaklarından....
Kapı açıldığında Aslının burnuna ilk alkol kokusu çarptı oysaki o çarpma henüz hiç birşeydi...Elinde Leventin en çok sevdiği poğaçalarla sessizce yatak odasına doğru süzüldüğünde gün ışımaktaydı ...Yakat odasının kapısını açıp " 1 NİSANNNN " diye haykıran Aslı karşısında tepkisiz bir Levent bulduğunda bunu alkolü çok almasına bağladı ...Yatağa doğru yaklaşırken Aşkımmmm 1 Nis.... aşkım aşkımmmmmmmmmmm .......Etejerin üstünde yerde gördüğü ilaç kutularına yüklediği anlam ve yaşadığı anlık şokla hemen Leventi sarsmaya ve bulduğu ilaç kutularını ceplerine tıkmaya başladı yanaklarından yaşlar süzülürken sümüğü salyası birbirinde telefona saldırdı ...
Leventi son anda yetiştirdikleri hastanede uyku hapları ile birlikte aldığı bağarsak söktürücülerin bir kaç gün daha etkili olabileceğini söyledi doktorlar...Levent yaşıyordu da ömürlerinden kaç ömür gitmişti....Hastane odası yakın arkadaşları ve ailelerinden gelenlerle dolup taşarken Aslı şakada olsa Leventi kaybedebileceğini aklına dahi getiremediğinden hala fazlaca dünyada gibi davranmıyordu...Nisan 1 sayesinde ilişkilerinin tarihinde kara bir leke olmuştu...Hayatın içine daldıklarında her birbirlerine şaka yapmaya niyetlendiklerinde yoğurdu düşündüler yoğurdu üfleyerek yemeyi....
Not: Bir insanı hayatımızın merkezine bukadar koymamız doğru mudur ?
Ve bir eşşek şakası bukadar abartılı mı olmalıdır ?
Agnus...

SÖYLEDİM AMA

Orda burda habire söylüyorum MONTY PYTHON ekibinden Life of Brian diye iki video eklemeye karar verdim...Bu arada Monty ekibi ile ilgili bilgiyi burdan edinebilirsiniz...

>
Monty Python's Life of Brian



Always Look On The Bright Side Of Life - Monty Python

27 Temmuz 2008

İŞTE BÖYLE BİRŞEY


Akıyor gün tüm şehvetiyle senin dingin bünyene inat...Sonra diyorsun bu şehvetin birde son durağı olsa gerek haydi kalk yakala...Tüm ihtişamıyla günüme ışık olan güneşin vedasını yakalama arzusuyla Bodrumun bilmem kaçıncı tepesinde oksijene yenik ciğerlerime nikotini basarak beklemeye başladığımda ufukta tamda lekesiz batan güneşin elvadasını bekledimde bekledim...Şeftalinin bütün renklerine bürünürken gökyüzü sabırsız elin deklanşörde ha battı batacak derken ulan ben birdaha aynı kareyi yakalayamam bari düzgün çıksa telaşı ile ups sigarayı düşürmüş üstüne bastım basıcam yahuu güneş batacak derken güneş veda renklerine bürünmüştü bile...Şu hale bak şimdide Ay ın yakamozumu güneşin batış yansımasımı hangisi daha egzotik derken gece rüzgarından asortikleşen saçlarıma toka nerden bulacağım...
O komik anlardan yakaladığım gün sonunun son dakikalarından geriye ayinsiz bir günbatımı kaldı...Eline alıp bakamadığın,koklayamadığın,sarmalanamadığın,şeytanın dostu güneşin vedasındaki çekim geriye damakta bir tat bile bırakmadan hoş bir seda ile veda etti...Falan falan işte böyle birşey...

26 Temmuz 2008

DÖNDÜM



Güzel günler genç yaşamda sunulan lütufsa bir testere filmi içinde lütufsuz yaşamak istiyorum dibine kadar gerilip dibine kadar stres yaşamak istiyorum...

Döndüm iyiyim salak doktorun kafasına fırlatacağım terliklerimi bir bavul yaptım diğer bavula şişelediğim deniz sularımı koydum vede döndüm...Gene gidebilirim ama iyiyim..

Küçücük dünyama kocaman acılar şırınga eden doktoru sahilde şezlongda püfür güfür eşşek kadar ekranda izlediğim o filmdeki dönüşmüş köpeklerin ısırmasını diliyorum...

Göz kapağımda önemsemediğim bir leke belirdi ansızın makyaj malzemesi mi yoksa elimle bulaştırdığım birşey mi bilemeden annemin zoruyla gittiğim doktorcum sedeften başlayan cilt kanserine kadar giden bir değerlendirme ile canımı fazlaca sıktı ...Gözün dışına dökülen içinede dökülürken körlük riskleri sıralandı birbir ellerime rapor rapor...


Tedavi, stressiz yaşam ve üzülmeme üçlemesi ile iyiyim gözümde geçti...Ama o doktora küsüm bu küslüğü tanısı ile mahkemeye kadar götürme şeysi var içimde aslında ama gene gerilmemek adına Allaha havale ediyorum...Ölüp martı olunca ilk onun arabasına pisleyeceğim...Neyse gelicem ben gene son yazıdan hasta olduğumu anlayıp mesaj ileten tüm arkadaşlar teşekkür ederim...Hani koftiden okumadığınızı şeyettim azcık sevindim ...:PBir sonraki yazımda olayı nazara bağlayan eş dostun bana uyguladıkalrını yazıcam ben çok güldüm dilerim sizde gülersiniz:D
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı