aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ocak 2014

Merak kediyi......


Küçükken birşeyleri merak ettiğimiz zaman, olur olmadık şeyleri karıştırıp hele ki kendimize zarar verdiğimiz zamanlar da yakınlarımızdan bir işaret parmağı sallaması devamında hepimizin duyduğu sözdür " merak kediyi  öldürür" ...Birebir biraz da kendi ihmalimden nerdeyse sevgili kedimiz "maviliyi" kaybedecektik...

Egeberk üç yaşlarında 15 günde bir hasta olup antibiyotik tedavisi bittip 10 gün geçmeden tekrar bir antibiyotiğin dayandığı göz altlarının kahverengiden siyaha  dönmeye başladığı zamanlardı...Apartmanımızın bahçesinde manavdan aldığım bir kilo muz poşeti ile durup ağlamaya başladığımda karşıma bir komşumuz çıkıp beni teselli edip başka bir doktorun telefonunu elime sıkıştırdığında bir umuttur diye koşa koşa çocuğu kapıp gittiğimde Egeberk e hiç ilaç verilmeden üç gün ateşli halde kalması istendi...Neredeyse vücudu mikroplarla hiç mücadele etmiyordu...Antibiyotik verip çocuk negüzel ateşlenmiyor sağolun canımsın doktorlarının ağzımıza ettiğini anladığımda bir arkadaşımın sözünü anımsadım " doktorun tavsiye ettiği değil hastanın tavsiye ettiği doktora gideceksin"...Yeni doktorumuz Metin Bey artık çocuğun yaşam alanlarını çamaşır suyu ile temizlemememi, çocuğu alıp ümraniye ye gitmemi ( ki ozaman çöplüktü ) olmadı eve bir hayvan almamı istemişti...

İl kedimiz Felisi eve bu güzel duygularla teşrif ettiğinde taşınıp giden ve O nu hiç düşünmeden sokağa atan bir ailenindi...Felisi yi 9 saat daha veterinere götürmesem öleceğini verdiğim mücadele ile çocuğuma da güzel bir örnek olduğumu çok sonraları veterinerimizden işittiğimde içinde bulunduğum durumun vehametini size anlatamam...Kediyi tutamıyordum bile 5 gün iğneye götürdüm ve kabına hep komşumuz koydu düşünün artık...Üç ay sonunda Egeberk iyi ve hastalanmamıştı...O kediyi aşımızın tacı ettik...

Felisi


Arada annesini araba çiğneyen diğer kardeşleri güzel olduğu içi sahiplendirdiğimiz ama kara diye kimsenin almaya teşebbüs etmediği Arap Kadri misafirimiz oldu...Tam tekirdi uzun bacakları ile ev deil de doğal ortama ihtiyaç duyduğunu hissettiğimizde Acarkentte bir villaya verdik..

Arap Kadri

Felisi çok uzun zaman kaldı bizimle sadece kucağa gelmezdi kendisini sevdirmezdi ama Egeberk iyi olduğu için minnet duyduğum bir hayvandı ta ki bir gün ağzında bir güvercinle salona salına salına girene kadar öyle bir çığlık attım ki ağzından kuşu bıraktı kuşu balkon kapısından dışarı çıkarana kadar akla karayı seçtim...Felisi ye çok kızmıştım ama içgüdüsel bu davranışı elbetteki O nun doğasına göre normaldi yediğin önünde yemediğin ardında diye elimde terlik kovaladığımı anımsıyorum...Daha sonra O da güzel bir eve gitti...Hayatımıza girdi uzunca bir zamanda kaldı ama dokunarak iletişim kuramadığımız gibi o kuşun ağzındaki sahnesi gitmiyordu gözümden...

Aradan yıllar geçti Eda doğdu...Bir gün Çevre kolejinde Egeberklerin okulunun bir sınavı vardı biz Egeberki beklerken Eda kucağında bir kedi ile çıka geldi...İnanılmaz güzel bir kediydi sanırım iran chincilla kırması Egeberk tshirtünün içinde okuldan çıkardı dışarı...Karamel buzamana kadar edindiğimiz Eda nın bütün hırpalamalarına bile gık demeyen tek kedimizdi
Karamel

O sene yazı Beykozda müstakil bahçeli bir evde geçirmeye karar verdiğimizde çevrede hiç kedi olmaması çok dikkatimizi çekmişti...Beykoz un orman köylüleri tarlalarına musallat olan fareler için zehirler koymuş dışarılara...Bunları yiğen fareler ve derken onları yiğen kedilerin hepsi telef olmuş...O yaz ekolojik dengeyi bozdukları için bu seferde yılanlar türemiş...Her yerden yılanlar çıkıyordu...Hemen meraklı Ebru okumaya başlayıp tarla dışlarına çukurlar kazdırıp içlerine o büyüklükte leğenler oturtup içine su doldurtup bir nebzede olsa yılanların evlere ulaşmasını engellemeye çalışmıştı...Derken başka villalardan bir hanım başka yerlerden tutup getirdiği dişi kedileri tarla ve sokaklara bırakıyordu eee tabi bizim Karamel durur mu ? Tek erkek etrafta fıstık gibi kızlar velhasılı Beyko da haremini kurdu bizimki...Kışın normal evimize döndüğümüzde ısı farkından dolayı soğuğa alıştığından evde ne yaptıysak tutamadık ...Doğal ortamına döndü nasıl olsa meşhurdu o kış bir sürü kedi doğmasına vesile olarak tarlaları ve çevreyi kurtarmıştı...

Aradan çok zaman geçmiş evdeki kedi krizleri önlenemez hale geldiğinde Ataşehire bağlı bir köy gibi yerleşim yerinde çöp konteynırı yanına bir kutunun içine atılmış 40 günlük kedilerin haberi geldiğinde Eda, Egeberk ve ben gecenin bir vakti demeden gidip yavrulardan birini aldık.Sarı tekir evimize geldiğinde daha gözleri bile kapalıydı...İsmini Pasha koyduk ama sakin olamıyacağını anlamıştım çok mücadeleci O da bir ev kedisi gibi durmuyordu...Özgür ruh içine kaçmıştı anlamamak olmazdı...


Pasha sanırım 5 ay bile bizimle kalmadı..Uyuduğu sırada hareket edince Egeberk in suratına atlamış ve yanağını bayağı çizmişti.Pasha yı bir veterinere verdik sonra ne oldu bilmiyorum...Uzunca zaman bir kedimiz olmaz artık derken karşımıza Havva Hanım çıktı...O da  4 yaşından beri kedilerle büyümüş inanılmaz vicdan ve merhametli bir hanımdı...Safkan İran kedilerini sadece bakabileceğine inandığı ailelere ücretsiz veren gerçekten çok iyi niyetli bir hanımdı...Korkularımı kaygılarımı dinleyip kendisininde uzun yıllar tekir beslediğini ama iran kedisinden sonra hayatında başka bir kedi düşünemediğini söylemişti...Çoculu bir aile iseniz önce elbette çocuklarınızı düşünmelisiniz...Diğer cins kedi besleyen insanlara da gıptayla bakarım ama bizim evimizde tekir beslememiz imkansız...Çocukların hareketliliği ile gaza gelen tekir kedi evde ne tırmanmadık perde ne de kemirmedik birşey bırakmıyor....Veterinerin dediğine de katılıyorum önce aile nabzınızı tutun ki ona göre bir evcil hayvan edinin...Bende öyle yaptım...Sevgiyle bağrıma basacağım, çocuklarım nekadar çıldırsa da O onlar gibi delirmeyecek bir kediye ihtiyacım vardı...

İran kedisi evde birisine kilitleniyor eğer o kişi yeteri kadar ilgilenmezse içine kapanıyor...Mavili Eda ya çok düşkün sanki P nun yaramaz olduğunu bildiğinden hep Eda uyuduğunda O na sokuluyor...Kumu banyoda duruyor banyo zemininde saç kılı bile olsa içeri girmiyor...Ben hayatımda bukadar temiz bir kedi beslemedim...
Mavili
 Gelelim son olayımıza...Malum örgü örüyorum bir sepetim var normalde üzerine hep örtü örtüyorum...Mavili örtünün altından bir yüne ulaşmış ve bir parça sanırım 15cm kadar bir ipi yutmuş...İnanılmaz kötüydü bir kedi kusacağını bilip banyoya koşar mı...1,5 gün kustuktan sonra yemek yemedi normal davranışlarında hiçbir değişiklik yoktu, kulaklarından ateşininde olmadığını anlamıştım ama artık yemek yemiyordu....Apartopar güvendiğim bir veterinere götürdüm...Çocuklarım da dahil şevkatle yaklaşmadığını hissettiğim hiç bir doktora götürmüyorum...Veteriner muayene etti evet ateşi yoktu..Aşısını yaptırdık kabızlığı olduğunu söyledi...O sabah banyoya kusmaya gittiğinde ağzından birşey çıktığını ama alamadığımı söylediğimde bize bir ilaç verdi aynı ilacı doğum yaptıktan sonra doktor banada vermişti bağırsak yumuşatıcı bir şurup...Tam üçüncü güne girmiştik kusacağını hissettiğinden hiç birşey yemedi ve su bil eiçmemişti...O sabah kakasını yaptığında o 15 cm yünü gördüğümde kendimden nefret ettim...Eğer yün yutmuş ise doktorun anlatmasına göre çok ciddi sorunlar yaşayabilirdik...

Evet merak duygusunun nelere sebep olabileceğini çocuklarla görmüş olduk...Ve ben daha dikkatli olacağım...Mavili o sabah nekadar yemek yedi nekadar su içti size anlatamam...Ve bizim neşemizi..." kız sen ip mi yuttunnnn!" diye Erkanın sevmelerini hiç unutmayacağım...

Ailemizin kedi biyogrofisi gibi bir yazı oldu ama olsun...Evinde kedi besleyen insanlar daha titiz oluyor...Ve bir  yerlerde okumuştum geçimsizlik yaşayan sürekli bağırarak iletişim kuran insanların bir evcil hayvan beslemeye başladıktan sonra ilişkilerindeki düzelmeyi ...
Kedi mundar değildir kedi ehlileştirilemediği için beyin otomatik olarak öyle bir çalışıyorki vahşi tarafı ön plana çıktığında sizi bile tanımıyor...
Kedi kılı kist yapmaz kedi eğer aşısı yapılmazsa kılındaki bakteri solunumla sizin ciğerinize  yerleşir, aşı olduğu müddetçe evdeki erkek kılı kadar zararsızdır...
Hayatımda kediyi göğsüme yaslayıp sevdiğim zamanki huzuru hiçbirşeye değişmem...Eğer kedimi mutfak tezgahında gezdirmeyip mutfağıma sokmadığım halde "ııııyyy! " yapacaklar olursa ki oluyor bende onlara "ıııyyy!" diyerek hayatımdan çıkarıyorum...Açıkçası çok ta tın ....

Reklamda da dediği gibi " kedi zaten hijyen hayvandır" :))))


14 Ocak 2014

Ergen annelerine...Egeberk Ergenberk olursa :D


Evet bu bir ergen annesi yazısıdır...Egeberk in Ergenberk halleri ne güzel geçiyor :)))))

Ondört yaşında kendince kocaman adam olmuş ama bana göre göbek bağımızın sıcaklığı hiç kaybolmamış doğduğu zaman çığlıklar atan sevgili bebeğim de büyüyor.Bu yaşa gelene kadar kendi çevremde ve oğlumun çevresinde gözlemlediğim bir kaç gözlem var bununla alakalı çocukların ergenlik dönemlerini atlatmalarında onları etkileyen bu durumları paylaşmak istiyorum...Uzman değilim sadece anneyim bu bir anne gözlemidir...

Erkek çocuğu 3 yaş...

Bu yaş ergenlik dönemi kadar zor geçiyor..." ben basıcam, ben açıcam, ben önce bineceğim, yemiyeceğim" lerin sonu gelmiyecek gibi geliyor anneye ...Gelen çişi ile bile inatlaşıp altına ettiği bu yaşlar anneyi çok yoruyor...

İlkokul dönemi...

Anne ve baba bir aşk uğruna evlenip daha birbirlerini tanımadan çocuk sahibi olup hele birde o bebek küçükken ayrıldıkları zaman maalesef bunun getirdiği duygusal boşlukla davranışlarda zaman zaman taşkınlık, zaman zaman içe dönüklük farkedilir bir şekilde gözleniyor...

Ayrı anne baba çocuklarının anne çalışıyorsa bakıcı eline bırakıldığında çocuktaki ahlak gelişiminde yoksunluğu ile maalesef ilkokul çağlarında oya gibi işlediğiniz çocuğunuz önce bunlardan darbe almaya başlıyor...çocuk evde olmadık zamanda tükürüp dil çıkarmaya başlıyor..." vay! başıma gelenler " :))))

Mümkünse aile büyükleri ile büyümeli çocuk...Sizin çocuğunuzu sizin ailenizden olmayan insanlara emanet ederken kültür birikimi, ahlaki değerlere bağlılığı ve merhamet duygusunun gelişmişliğinden emin olmalısınız...

Çalıştığınız için geçiremediğiniz kaliteli zamanları istedikleri her oyuncağı alarak telafi etmeye çalışmak anlık vicdanı rahatlama ama bolca şımarıklık olarak size geri döner...

İlkokul ve ortaokul dönemi erkek ergen aile içinde tüm şartlar olağansa sorunsuz geçiyor...Anne ve baba ile aynı evde yaşıyorsa v.s.

Benim oğluma söylediğim tek cümle " başına birdert geldiği zaman ne olursa ama ne olursa olsun bize söylemelisin...Yaşıtlarının aklı senden fazla değil senin çözemediğin bir soruna çözüm üretemezler aksine başını daha kötü bir derde sokabilirler...Evet biz çok kızabiliriz ve hatta ben döve de bilirim ama sonuç itibari ile seni o durumdan kurtaracak en doğru çözümü ailenle bulursun..."

küçüklüğünden beri " çalma, yalan söyleme,çok çalış,merhametli ol,vatanını sev,bizi düşmanlardan Atatürk kurtardı,okul bilgi yuvası " gibi öğretileri beynine kazıyarak bu yaşında getirdik...

Ergen ruh hali...

Öncelikle erkek çocukları için yazdığımı belirtip vücutlarına takıyorlar...İlk takılan bacak kılları devamında yüzdeki değişimler, saç modeli arayışları,temiz olup güzel kokma saplantılı ruh hali ile büyüyen eller, yüzdeki sivilceler....

Bu döneme oğlumu hazırlarken ceviz yapraklarını kaynatıp yüzünü pamukla  temizledim hep...Yediklerine de dikkat ettiğinden yüzde sivilce bunalımını biz yaşamadık...İstenmeyen tüyler ve koltuk altı için doğal ürünler satan mağazalardan içinde organik ürünler bulunan deo roll on ları tavsiye edebilirim...

Ruhsal olarak zaten vücuduna takmış ergenin birde ailede ilgi eksikliği varsa kendilerini gereksiz bunalımlara soktuklarını o sevgi eksikliklerini olmayacak kızlarla arkadaşlık ederek geçirmeye çalıştıklarını biliyorum...Sanıyorlar ki hayatlarında bir kız olur onları severse içindeki tüm savaşlar çatışmalar bitecek...Kız ergen insanı erkeklerin bu ruh halinden faydalanıp onları parmağında oynattığı zaman sizin salak ergen daha bir bunalıma girebiliyor...Çok şükür bunları yaşamadık..." henüz" 

Hani ne ekersen onu biçersin lafı var ya ! durum aslında bu...Çocuğu evrelerine önceden hazırlamazsan her evrede sorun yaşarsın...

Dışardaki başına sorun açabilecek herşeyi açık açık konuşabiliyoruz...Konuşmayı biz çok seviyoruz...Küçükken okuldan geldiğinde önce ben yaşadıklarımı anlatıp sonrada O nun anlatmasını bekler ve anlatınca gayet ciddi dinlerdim ve bu bir alışkanlık oldu...Artık ayakkabılarını çıkarırken o gün ne yaşanmışsa bana anlatabiliyor...Biliyorum bana anlatmadığı da pek çok şey var bunun hiç önemi yok O bir birey olma yolunda elbette kişisel ona kalmasını istediği paylaşımları olucak...Önemli olan anlatmak istediğinde bir çift göz O nu tüm dikkati ve samimiyeti ile dinleyeceğini bilmesi...

Eğer çocuğa söz hakkının olduğunu hissettirip yeri geldiğinde yaptığınız yasaklamaları iyiliği için olduğunu kanıksatabilirseniz çok zıtlaşmalar olmuyor...

Sonra şu da var sinirlenince sakın elinizle vurmayın ata sporumuz "terlik atmaya" geçin...Vallahi eliniz çok acıyor söyliyim....kısa ve net konuşun vıdı vıdı diye tabir edilen anlık paylaşımların yapılmayıp içinize atılıp sonradan kusulduğu diyaloglardan kaçının...

Erkek ergenin en ciddi sorunları baba insanı ile yaşadığında gözlemleyebiliyorsunuz...Baba insanı sanki o evrelerden geçmemiş sakalı doğduğunda varmış da kızsal hiçbir sıkıntı yaşamamış modlarındaysa önce baba insanını eğitin...eğitmediğiniz babayı asla oğlunuzla muhatap bile etmeyin...Hayat duygusal anlamda öküze bağlamış erkek insanı için çok birşey ifade etmediğinden oğlunun kız sorununa " ulan! sana kız mı yok " gibisinden sığ ve yüzeysel onlara göre ise bir okadar anlam ifade eden cümlelerle savuşturabilir...Neymiş önce baba insanı eğitilecekmiş :)))))Çok şükür o evrede değiliz bir iki yoklama ile bizim baba insanımızın duyarlı olduğunu gördüm içim rahat etti...

Bu devirde ergen annesi olmak güzel aslında kimseyle muhatap olmadan online takip edip hiçbirşey bilmiyormuşa da yatabilirsiniz...

Karşınızda patolojik  bir yalancı yoksa tatlı oluyor bu ergen insanı ..."Dizlerine kadar çek çorabını pantolonun içinde havasız kalınca dökülür biraz o tüyler dert etme " diyorsun inanıyor yahuuu! 

Sevgiler

Ebru





26 Aralık 2013

dedim kendi kendime


"Sonra" dedim   gene kendi kendime derken nekadar çok kendi kendimleyim diye düşünmeye başladım...Yalnızlık benim bir yerime çıpa attı. sosyal anlamda enfeksiyonum var benim...Elimde nezaman elime aldığımı bilmediğim birşeyler var hep.Pek sevmem aslında yalnızlığı ne zaman gelip çöktü gene böğrüme...Sonbahar hep sensin bunlara sebep.Kanımın akışını bozdun hele İstanbul un lodosuna hiç girmiyorum bile...İnsan lodosu öldürme planları yaparmı hiç...Ee! ben yapıyorum migrenimden mütevellit sevmem hiç lodosu...

Bu seneyide bünyede migrenle devirdim...Aslında yalnız değilim beni hiç terketmeyen alıştığım acılarım var migren halay başı adı çıkmış garibimin...

 yalnızlıktan dem vuracaktım ama yazı gene migrene kitlendi...Canım acıyor bu aralar kafamı duvara sürtüp ateş çıkarasım var...Bünyem anarşist ben ne yapayımmm....Alacağın olsun ey! migren...

"Sonra " dedim gene kendi kendime derken Eda seslendi "annneeee kakamı yaptımmm" " geliyorummmmm " vazife beklemez anladın sen ....

Ebru

3 Kasım 2011

KASIM FARKINDASIZLIĞI


"Hayat bazen farkında olmaktır" diyorlar, zaman zaman hepimizin duyduğu üzere.Ama o farkındalığın insana bir zembille inmediği gerçeğini en çok farkında olmak istediğin zamanlarda zamanını o güne kadar anlamadan, bakmadan ve görmeden , çoğu zaman ezbere yaşadığını anladığında farkediyorsun...Tebrikler işte bu ilk farkındalığınız olmuş oluyor.


Böldüm ben hayatı kendi içinde bilmem kaç parçaya ve hepsinede anlamlar katan adlar taktım.Şimdi dipsiz kuyu zamanları...


Hani düşersin bazen rüyanda ve sıçrayarak uyanırsın ama korkmazsın ve tekrar uyumak için kendin teslim olursun geceye...Uyumadan dipsiz kuyulara düştüğüm zamanlar yaşıyorum ...Aslında bir film seyretmiştim adam kadına " ben senin kasım ınım" diyordu Kasım ayı yani.Heryere takvimler asmış her ayı Kasım yapmıştı.Bende o takvimlerden istiyorum ve mümkünse Kasım ayı olmasın...

Böyle baban olmadan uyanırken hergüne bir de gittiği ayda sabaha uyanmak daha bir yalnız hissettiriyor insanı...Hep bilmesini görmesini istediğin şeyleri düşünüyorsun...Tuhaf, birisi babam öldüğünde " zamanla hep güzel anıları anımsayacaksın " demişti. Kendimi hep bir tahtıravallide babamıda karşımda tahtıravalliyi indirip kaldırırken anımsıyorum...

Edayı parka götürüyorum hemde elimden geldiğince hergün ve tahtıravallide babamın bana söylediği tekerlemeyi söylemeye çalışıyorum " Tahtıravalli yadavalli ...." gerisini anımsamıyorum :) çok çabaladım ama anımsayamadım ve maalesef Eda da okadarı ile büyüyor tıpkı abisi gibi.

Bu Kasım ayında da daha çok babasız hissediyorum ama ne geçen seneki kadar az nede gelecek seneki kadar çok...

Katıksız sevgi zamanlarıda var, bu ay yorgan gibi sıyrıldığında üstümden sarıldığım şeyleri hissetmeye devam edeceğim kızım, oğlum,eşim,köpeğimiz,kedimiz :D ...

Saptal zamanlarda kaybolmadan sevdikleriniz sağken nekadar çok farkederseniz onlarla geçirdiğiniz zamanları onlar yokken okadar yanınızda oluyorlar.Farkındalıklar güzeldir farkında olmayı erken öğrendiğiniz müddetçe :D...


Ebru...

Portakalmavisi

15 Ekim 2008

BİR İNSAN MASALI


Çok güzel bir kızdı, on yaşlarında deniz havlusuna sarılmış biraz içi giderek birazda korkarak havuzda oynayan çocuklara bakarak iç geçiriyordu bir köşede...Bazen kendisini kaptırıyor onlar gülünce O da gülümsüyordu...Herzaman çocuklarla çok güç zamanlarında bile konuşabilen biri olarak içimdeki dürtü ile ona yaklaşıp yanına oturdum...Diğer çocuklar bana nekadar seslense onlarla oynamamı istese de sessizce yardım çığlığı atan bu şeker şeye yardım etmek istiyordum...En azından anlamak istiyordum...

"Merhaba" dedim öncelikle kendimi tanıttım..."Çok sıcak değil mi insan böyle sıcak zamanlarda ne havuza girmek istiyor ne de başka bir şey yapmak istiyor sanırım" dedim...Hınzırca bana bakıp gülümsedi O da ismini söyledi ve sonra şunu söyledi "Aslında yüzmek güzelde ben yüzmiyim..."Ozaman şak anlıyorsunuz ilk cümledeki istekten sonrasında çekindiğini söyleyemediğini...Rutin konuşmalardan ve saçlarının nekadar güzel olduğunu söylememden sonra orda anneannesinde kaldığını öğrendim...

Bodrumda birkaç evin bir arada ve ortak havuzunun bulunduğu şirin bir yerde insanın çocuk olası geldiği o yerde bir çocuğun istediği gibi davranamaması kadar can sıkıcı sanırım başka birşey olamaz...

Sonra sıcak ve açık iletişim sonucu herşey şekilleniyor...Kariyer peşinde iki insanın ilk kızı O.Dört yaşına kadar düşüp kendine zarar vereceği düşünüldüğü için koşmasına dahi izin verilmemiş bu kadar baskıya rağmen "ben bir bireyim oysaki ben çok utanıyodum düşünsenize koşmam yasaktı" dediğindeki gözlerindeki hüzünü unutamıyorum...Bu kariyer peşindeki aile O na birde misyon yüklemiş sen okumalısın ( okumalısın ve senin sosyal hayatın budan ibaret )...Sonra o hayatı hep okumak sanmış...Türkçe,matematik teslerinde kaybolmayı, piyano çalmayı çocuk olmak sanmış...Tiyatrolara götürülmüş ama televizyondan uzak tutulmuş...Okuldaki ilişkileri arkadaşlarına ders çalıştırmaktan ibaret...Diğer çocuklarla ilk kurduğu cümle "en çok hangi dersi seviyorsunla" başlayan cümleler...Elbetteki yazın dibine kadar eğlenmek ve oyun peşinde olan çocuklar bukadar sıkıcı olan birini yanlarında tutmak istemeyip Ondan gizli buluşma planlayıp hep O nu dışladılar. O da o sıcakta hep test çözdü...Tabii ben olaya müdahil olana kadar...

Öncelikle anneannesi havuz kenarında olduğu sürece elimden geldiğince kendisine güven hissederek havuza girmesini ve bunu tek başına başarabileceğini anlamasını çalıştım...Daha sonra genelde erkek çocukları olan bu yerde erkek çocukları ile ortak konuşabileceği konular bulmaya çalıştık...Ana konumuz müzik ve Hayko Cepkin oldu...İlk defa Hayko Cepkin dinleyen bir kızı izlemek hoştu...

Sonra kendi arkadaş ilişkilerinden bahsedip geceleri hayali hırsızları kovalamaca oynamaya başladılar...Gündüzleri en uçuk hayal ürünü hikayeler yazmaca oynadılar...Birbirinden güzel hikayelerini şair Tekin Gönenç ile dinlemek çok hoştu...

Şimdi kıssadan hisseye geliyoruz.Tek bir örnek olsa ciğerimi alın ama okadar çok gözleme dayalı olarak şu cümleleri kuruyorum ki...Maalesef yetişkinler kariyer olgusu peşinde sahip oldukları yegane canlıları sanırım fazlaca kendilerine en az sorunu getirir hale getirmeye çalışırken çok kötü kalıplaşmış ve rafine bir hayata sürüklüyorlar...Çocuklar zaten beton bloklar arasında gayet birbirinden uzak, iletişim özürlü yetişirken bir yandan da ailelerinin farkında olmadıkları kadar kendilerini yalnız hissediyorlar...

"Ah! ah! hiç bir çocukluk oyunumuz kalmadı çocuklar, nasılda bilgisayar oyunlarına düştü" derken hiç kendinizi sorguladınız mı ben sormak istiyorum???...Hiç onlara bişeyler öğretmek istediniz bir girişiminiz oldu mu??Çocuklara bisiklet alıp yapayalnız bırakıyorsunuz kaç çocuğa bisiklete binmeyi öğrettiğimi, kukalı saklambaç, dokuz taş öğrettiğimi anımsamıyorum bile...Okadar mutlu oluyorlarki...ONLARDA OYUN OYNAMAK İSTİYORLAR AMA İNANIN BİLMİYORLAR...Misketleri alıyorsunuz odalarında şifonyerin üstünde kavanozlara dolduruyorsunuz...Çocuk onları aksesuar sanıyor...Evet hayat zor, evet geçim derdi...Ama çocuk yetiştirmek sanırım sadece karınlarını doyurmak ve geleceklerini teminat altına almakla pek bitmiş olmuyor...Ruhlarınıda doyurmak lazım...Kendi sporunuza ayırdığınız iki saatin bir saatini çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmek için ayırmanızı öneririm...Ben güzel bir örneğim yapıcı ve güzel yaklaşan biri olarak, peki ya kötü niyetli birisi sizin eksik bıraktığınız doyum bekleyen tarafı farklı doyurmaya kalkarsa???
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı