30 Eylül 2007
29 Eylül 2007
GEÇMİŞDEN GELEN

Agnus DEİ
28 Eylül 2007
26 Eylül 2007
İSTANBULU GÖRMEMİŞSİN SEN
Düşündüm geçen gün kalamışta Kaçıncı nesil olduğunu bilmediğim martıları seyrederken çocukluğumun şehrinde benim gördüklerimi tattıklarımı tadanlar varmıdır diye...
Bu koca şehir hüzün barındırır yollarında, havasında, suyunda...Herkes bir yerlerden gelmiş kimi annesini kimi sevdiğini kimi evlatlarından kopmuş bu şehre karışmış...Bastırmış tüm acılarını eklenenleri atlatmaya çalışırken yaşlanmış .....
Beylerbeyinde geceleri evimizin camından karanlık karşı kıyıya bakardık ....Işıkları yakmazdık boğaz köprüsünün inci gibi dizilmiş aydınlatmaları bazı akşamlar annemin yanaklarından süzülen gözyaşlarını görmeme sebep olurdu ...Köprüden geçen arabaların arasında sayıları saya saya bitirirdim...
Çocukluğumun hüzünleri kaldı köprünün aydınlattığı gecelerde ....Boğazın kokusu martıların kahkahalarında....
Hayata başka yerden bakmayı dene... Dinlenme sayfiye yerleriydi Adalar ....Rum, Türk, Ermeni,Yahudi ve kimi zaman Arap komşularımızla tuttuğumuz dileklerdi yaşantılarımız...Hiç canımız yanmadı hiç kırılmadık kırmadık...Yüzmeye ilk adımlar boğazda atıldıysa şovlarımız ada sahillerinde yapıldı...Anakaradan her yaz selam gitti Ada martılarına
Herzaman birşeylerden korkar küçüksen eğer kocaman kalbin...Tıpkı denizde giden kocaman vapurlar gibi...Geldik mi, geldik mi diye başının eti yenir yanında kim varsa oyalanmak için oturulan koltukların yanında tam pencerenin altında duvara monte bir kapak görürsün açarsın kapağı. Tanrım ne güzel içi gri tozlarla dolu derken HÜFFFFFFF edi verirsin derken gözlerinin kökünde dayanılmaz bir acı ile babanım elini görürsün yüzünü yıkarken...Vapurda küllüklere üflemedinse eğer başka ne anın kalırki vapurun en arkasından martılara simit dahi atmamışsan eğer...
İstanbulu görmemişsin sen kocaman parke taşlarıyla dolu Arnavut kaldırımlarında adımlarını dolaştırmadıysan...Aşklara başlamamış, terkedilişlerini ağaçlara ve kuşlara ağlamamışsan...Ufak tefek şirin meyhanelerinde demlenmediysen..Lodosa karışmış soğuğunda karlarda Beyoğlunda İstiklal Caddesinde yapayalnız dolanırken "Neden ben " sorularını kendine sorduğunda soğuğun yaladığı yanaklarına gözyaşlarını özgürce düşürmemişsen
İstanbulu görmemişsin sen eğer sıkıştırılmış enerjiler yumağında bir bayrak gibi dalgalandırmamışsan kalbinin yakarışlarını....Kendine mutluluk köşeleri, hüzün köşeleri, yaşam köşeleri edinmemişsen bu koca şehirde ...Mezarlarındaki bu şehrin halk mimarlarına dualarını göndermemişsen ve gökyüzüne bakıp bir martıyla gözgöze gelmemişsen .... Gece, akan nehirler gibi savrulan ışık yollarında ıslığını çalıp SEVİYORUM dememişsen....
AGNUS DEİ
24 Eylül 2007
16 Eylül 2007
TAKSİCİ KARDEŞLER SİZE NE OLDU ????

14 Eylül 2007
YOLCU BENİ MİMLEMİŞ ÖDEVİMİZ MUTLULUK


Şimdi birilerini mimlemem gerek diymi işde veriyorum Passiflora-Rapunzel ve Hiçkimse hakkında herbişey size kolay gelsin :D
PİNHANİ DESEM YETER Mİ?


Albümdeki bütün şarkılar grubun kendisine ait. Birinci şarkıdan sonuncu şarkıya kadar geçen 42 dakika 9 saniyenin açıkçası nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bir konsept albüm gibi kaptırıp gidiyorsunuz kendinizi. Albümün ilk şarkısı olan İstanbulda şarkısının klibini televizyonlarda izlemek mümkün. Ayrıca grubun resmi internet sitesinden İstanbulda şarkısı dışında, Dön Bak Dünyaya ve Hele Bi Gel şarkılarını indirebiliyorsunuz.
Albüm genel olarak çok güzel diyebilirim. Yalnız albümün tamamını aralıksız dinlerseniz bu albümün ne kadar güzel olduğunu daha iyi anlarsınız :)
Vokalist ve Gitarist
25 aralık 1979'da istanbul'da doğdu.Çocukluğu Florya ve Bakırköy'de geçti. Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nden 1998 yılında mezun oldu. Müziğe bu okulda başladı. 1995 yılında yan flüt ve gitar çalmayı öğrendi. 1996 yılından itibaren aralıklarla Stüdyo Hiphop'ta bateri dersleri aldı. 2001-2003 yılları arasında "Van Basten" grubuyla Beyoğlu barlarında canlı müzik yaptı.Bu dönemde kendi parçalarını yazmaya başladı. Farklı hedefleri nedeniyle gruptan ayrılmak zorunda kaldı. 2004'te Zeynep Eylül Üçer'le Pinhani'yi kurdu. Nisan 2006'da yayınlanan Pinhani'nin ilk albümünde şarkıları ve sesiyle yer aldı. Birçok enstrümanla ilgileniyor. Pinhani'nin dışında Akın Eldes Trio konserlerinde bas gitar çalıyor.
Zeynep Eylül Üçer
Bas Gitarist ve Vokalist
16 eylül 1985'te İstanbul'da doğdu.Çocukluğu Teşvikiye'de geçti.1991-1997 yılları arasında Trt İstanbul çocuk korosunda şarkı söyledi.Orta okula İstanbul'da başladı. 1 yıl sonra ailesiyle Antalya'ya yerleşti.Antalya Koleji'nde okudu ve okulu adına 2.ligde uzun süre basketbol oynadı.Sinan'ın ona hediye ettiği bas gitarla aktif müzik yaşantısı başladı. Müzik öğretmeni olan annesinden solfej ve armoni dersleri aldı. 2004'te demo kaydı için İstanbul'a geldi. 2005'te albüm kaydının başlamasıyla yeniden İstanbul'a yerleşti. Pinhani'nin ilk albümünde bas gitar çaldı ve vokal yaptı.
Hami Ünlü
Davulcu
12 mayıs 1985 de İstanbul da doğdu. Orta okul ve liseyi Notre Dame de Sion’da okuduktan sonra 2004 senesinde Galatasaray Üniversitesi İktisat Böümünü kazandı. Şu sıralar üniversiteye devam etmektedir. Müzik hayatı 2000 senesinde kayıt olduğu Drum Club'ta başladı. Ders aldığı Drum Club hocaları arasında Hakan Açıkalın, Bülent Akbay, Alişan Topaloğlu ve Berke Özgümüş yer almaktadır. Ortaokul ve lise yıllarında amatör anlamda cazla ve davulla iç içe yaşadı. Üniversitede Paris Konservatuarı Caz bölümünde hoca olan Phillipe Poussard eşliğinde caz atölyelerine katıldı. 2006 mayıs ayında Pinhani grubuna dahil oldu. Ayrıca zaman zaman Akın Eldes Trio konserlerinde de çalmaktadır.
Akın Eldes
Gitarist
Akın Eldes, Frankfurt (Almanya) da doğdu. Müziğe ilk adımları herkes gibi mandolin ve flüt ile attı. Sağ-Sol olaylarına karışmasına istemeyen ailesinin gitar almaması nedeniyle anca lisede gitar çalmaya başladı. E-5, Painted Bird, Asım Can Gündüz ve Çapkınlar gruplarından sonra 1986 ile 2000 yılları arasında Bulutsuzluk Özlemi’nde yer aldı. 2000 yılından sonra çeşitli gruplarla sahneye çıktı ve albüm kayıtlarında bulundu. Tüm bu koşuşturmanın arasında boş durmayan Akın Eldes, kendi müzikal bakışını anlatan iki de albüm yayınladı ve bir üçüncüsü de sizlere ulaşmak için gün saymakta. Pinhani'nin ilk albümünde müzikal prodüktör ve gitarist olarak yer aldı . Fırsat buldukça grubun her konserinde çalmaktadır .
Cem Aksel
Davulcu
17 Şubat 1963'de Ankara'da doğdu. Caza ve davula olan ilgisi İstanbul'da ortaokul sıralarında başladı. Lise yıllarında amatörce devem eden müzik hayatı lise sonrası profesyonelliğe dönüştü. 1983 yılında İsviçre Bern'de bulunan, Swiss JazzSchool'a kaydodu. Ancak maddi olanaksızlıklar nedeniyle devam edemedi. O günden bu yana yaşamını müzik ile kazanan sanatçı 60 kadar albüm çalışmasında çeşitli şarkıcılara eşlik etti. Türkiye'nin hemen hemen bütün cazcıları ile çaldı. Halen İstanbul'da yaşayan Cem Aksel, Bülent Ortaçgil ve çeşitli caz müzisyenleri ile farklı mekanlarda çalmaktadır. Pinhani'nin ilk albümünde davulcu olarak yer aldı. Zaman zaman konserlerde de gruba eşlik etmektedir.
Ceyhun Kaya
Üflemeli çalgılar
1 ağustos 1979'da Samsun'da doğdu. 1997'de bağlama, 1999'da kaval, 2000'de klarnet çalmaya başladı. 2001 yılında Ankara'ya yerleşti. Flüt , saksafon, gitar ve başka bircok enstrümanla ilgileniyor. Karadeniz müzikleri, Türk halk müziği, balkan müziği ve alternative rock müzik türlerinde yerli ve yabancı müzisyenlere eşlik etti. Ocak 2007'den beri Pinhani'yle çalıyor, halen Ankara'da yaşıyor ve burda farklı gruplara eşlik ediyor.
Selim Aydın
Gitarist
16 Mayıs 1981'de Ankara'da doğdu. Çocukluğu Adana'da geçti. Ortaokul yıllarında klasik gitar dersleriyle müziğe başladı. Lisedeki grubuyla yarışmalarda ve konserlerde çaldı. Üniversite yıllarında Sinan Kaynakcı ile tanıştı ve onunla beraber Van Basten'de yer aldı. Cem Nasuhoğlu ile gitar ve armoni üzerine çalıştı. Yurtdışında olduğu için ilk albümün kayıtlarında bulunamadı. 2006 Doğu Anadolu turnesi sırasında ise askerdeydi. İlk konserlerinden beri Pinhani ile çalıyor.
10 Eylül 2007
KIRMIZI PABUÇLAR

Hayatının bir yerinden tutup çek çıkar tekrar izleyeceksin deseler sanırım buna benzer kırmızı pabuçlarımla üstümde beyaz kücük kırmızı gelincik desenleri olan elbisemle kendi etrafımda dönmelerimi çeker çıkarırdım....Bayramlarımın ayakkabıları kirletmeye kıyamadığım annemin giydirdiği beyaz kilotluçoraplarımla çıtır pıtır dolandığım ayakkabılarım...Devamında siyahı ve beyazıda olan bu pabuçlar dayanılmaz çocukluk özlemlerimdendir....
Bir sene bir ayakkabıcının vitrininde gördüğümde içeri girip koklamıştım...Sanki insan çocukluğunu koklar gibi oluyor ...Çocukluğundaki mutluluklara gidiyor insan...Hani çamlıca veya yedigün gazozlarının ağızda bıraktığı baloncuklara...
Gazoz içerken gülmemelisin çünkü burnuna kaçınca acıtıyor :)))....Lüle lüle saçlarımda kırmızı kurdelemle solmaz geçmiş biblo hayallerindeyim fotoğrafını görmek bile beni eski günlere götüren bu kırmızı pabuçların pek çok kız çocuğunda ilerde aynı tebessümü ettireceğini düşünüyorum...
Geçmişin küçük adımlarının tanıkları sizleri çok özlüyorum KIRMIZI PABUÇLARIM......
Agnus Dei
9 Eylül 2007
BANA YALNIZ ÇOCUKLARI VE KUŞLARI BIRAKIN
8 Eylül 2007
YÜREĞİN KADAR YAKINIM
3 Eylül 2007
BeNi BaKTıĞıN YeRDe AsıLı TuT.. DüŞeRiM...

Önce düşlerimi çaldı emanet diye..
Peşindeydim biliyordu..
Kocaman bir denizdi senin gözlerin..
Şikâyet gönüldendi…
Dün yine gözlerindeydim..
Bir şehri kuş bakışı seyretmekti gözlerin.
Bana öyle bakma..
Gözlerine birkaç diyar öteden geldim..
Nasıl istedim bilemezsin…
KARDAN ADAMIN GÖZYAŞLARI
JOAGUIN RAPHAEL PHOENIX
JACOP BENJAMİN GYLLENHAAL
NICOLAS CAGE

Çocukken birçok oyun ve televizyon şovlarında yer alan Nicolas Cage, bir yaz tatili sırasında San Fransisco'daki Amerikan Konservatuarı'nda tiyatro eğitimi aldı. Los Angeles'ın kenar mahallelerinden birinde dünyaya gelen Cage, özellikle sürekli, depresyon geçiren annesinin ilgisizliğinden kaynaklanan kötü aile koşulları içerisinde büyüdü. Okuldan nefret ederek bir an evvel okulu bitiren aktör, ilk olarak kısa dönem TV dizilerinde oynadı. 1982 yapımı " Fast Times at Ridgemont High " filminde küçük bir rol alan Cage böylece sinemaya ilk adımını atmış oldu.Esas ismi Nicolas Coppola olan ve ünlü yönetmen Francis Ford Coppola'nin yiğeni olan Cage, amcasının " Rumble Fish " ( 1983 ) adlı filminde rol aldı. Aynı yıl kendisini yıldızlığa yükselten filmi " Valley Girl "de oynayan aktör, yine yönetmenliğini amcası Coppola'nın yaptığı ve başrolünde Kathleen Turner'ın da yer aldığı " Peggy Sue Got Married " adlı filmde rol aldı.Deneysel performansları tercih eden yetenekli oyuncu, stüdyo filmlerinden, medyatik gösterilerden ve Hollywood eleştirmenlerinden kaçmayı hep başardı. Cher ile birlikte rol aldığı Norman Jewison'un "Moonstruck"( 1987 ) adlı dönemin aşk filmlerine yeni bir soluk getiren filmde oynadı.Bu filmdeki performansı ile Coen Kardeşlerin dikkatini çeken Cage, yönetmenlerin " Raising Rizona " adlı filminde yer aldı. Bu iki filmle giderek ünlenen aktör, 1990 yapımı " Vampire's Kiss " ve 1992 yapımı " Honeymoon in Vegas " adlı filmlerle çıkışını sürdürdü. Artık film başına 4 milyon dolar gibi yüksek rakamlar alabilen bir oyuncu haline gelen Cage, Mike Figgis'in bağımsız yapımı "Leaving Las Vegas" ( 1995 ) da düşük bir ücretle görev aldı. İntihar etmeye karar veren bir alkoliği canlandırdığı filmle En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar Ödülü'nün sahibi oldu. Daha sonraki senelerde genellikle aksiyon filmlerinde izlediğimiz aktör, Sean Connery ile başrolü paylaştığı " The Rock ", mahkumlarca kaçırılan bir uçağın içerisinde azılı katillerle mücadele eden kahraman eski polisi canlandırdığı " Con Air ", John Woo'nun yönetmenliğini üstlendiği ve başrollerinde John Travolta'nın yer aldığı " Face/Off "ta rol aldı. Meg Ryan'ın da rol aldığı romantik bir film olan ve ünlü Alman yönetmen Wim Wenders'in " Wing of Desire " adlı filminden esinlenen " City of Angels " ile tarzını değiştiren Nicolas Cage, " Snake Eyes " filmiyle aksiyon filmlerine dönüş yaptı. "Nosferatu" adlı sessiz korku filminin yapılışını konu alan " Shadow of the Vampire "ile yapımcılığa yönelen Cage, 2000 yapımı " Gone in 60 Seconds " için 20 milyon dolar aldıAktör, aynı yıl içinde çekilen " Aile Babası " isimli filmde, yoğun bir iş yaşamı ile güzel, huzurlu bir yuva arasında seçim yapmak zorunda kalan Jack Campbell karakterini canlandırdı. 2001 yılında " Corelli'nin Mandolini " isimli filmde 2.Dünya Savaşı sırasında bir Yunan adasında köyün güzeli Pelagia'ya aşık olan İtalyan askerini canlandıran aktörün son çalışmaları arasında " Constantine ", "Adaptation " ve " Windtalkers " isimli filmler yer alıyor...
KÜÇÜK KIZ

Küçük kız...
“İnsanlığa ölet geldi!” diyordu yüzündeki takvim yapraklarını andıran çizgilerle yaşlı kadın...Gerçi artık takvimler de yapraksızdı. Yaprak, biyoloji kitaplarında kalan bir şeydi...
Kadının buruşuk ağzından çıkıp, kınalı saçlarında dolaşan kelimelerin bir anlamı vardı ama neydi? Düşünüyordu küçük kız, düşünüyordu ama bir türlü bulamıyordu insanlığa geleni. Bir şeylerin gittiğinin farkındaydı da, gelen neydi bilemiyordu...
Hep yalnız kaldığı zamanlarda fark ederdi cehaletini. Azarlamak isterdi bedenine büyük gelen yüreğini... ama nafile, yine kalemi alırdı nasibini. Kalemi bilirdi ki o, susarak konuşur, konuşarak susardı...
Karda yürümeyi hiç sevmezdi. Ellerinin ve yüreğinin karası daha iyi seçilebiliyordu sanki her yer ak-pakken. Utanıyordu kendinden, tıpkı günahsız gözlere bakarken utandığı gibi. Özünü görüyordu o tertemiz aynalarda. Görüyor ve özlem duyuyordu “O’na”.
“Vicdanı ensesinde olmalı insanın” diye düşünürdü zaman zaman. En sevmediği yeri ensesiydi... hep yaralar çıkardı ensesinde. Vicdanımın işi bunlar derdi kendi kendine. Çocukken annesi öpünce geçerdi, ama büyüdükçe o da fayda etmemeye başladı...
Varlığının en zor sınavındaydı küçük kız; “İnsandı”... Zayıf yaratmıştı onu Yaratan. Güçlensin diye eller uzatmıştı dolaylı. Bazen dilenci Ahmet’in elleri olmuştu o eller, bazen de sokak lambasına sıkışıp kalmış yavru bir kuşun çığlığı. Bazen bir annenin şevkati, bazen de bir “Eş”in anlayışı...
Geceleri çok severdi. Geceler sessizdi, geceler beyaz, geceler doğuştu ve geceler batış...
Damla Siray
2 Eylül 2007
SUSTUM İŞTE

DEĞME BANA
O KÜÇÜK KIZ DEĞİLSİN ARTIK
Yanından ayırmadığın saflığını..
PAZAR YARAMAZI

Bu şeker kızlar gibi bende kardeşimle birkere objektife bakmamışım küçüklük fotoğraflarımda.Demek iki çocuk olunca senkronu yakalamakda zor oluyordu...Amcamın yaptığı şebeklikleri hatırar gibiyim üç veya dört yaşlarımızda :))))...
Bu gün rüzgarın ensede hissedildiği tam örtü altına kaçılıp film izlenecek bir hava...Mısırlar patlasın şöle rastgele saçılsın, ülkemde balık avı yasağı bitmiş ohhhh gelsin kızarmış balıklar limonlar rokalar dağalsın evvvvv .... Ütüler falan yapılmasın yarın işe giderken hepsi geride kalmıyacak mı nasılsa....
Hayattaki dağanıklıklara şu kızlar gibi yapmak lazım aslında direkt profil olayı :D....
Agnus Dei
1 Eylül 2007
ZAMANA BIRAKMA BİZİ

Son bir defa dokunur mu ruhuna
Dilinden kalbine apaçık bir muhtıra
Zamana bırakma bizi
Vücutlara bırak kalbimizi
Başka dudaklar ne yer
Silinir mührümün izi
Sanılmasın yastayım yapyalnızım
Yoluma devam ederim kaldığım yerden
Yalanlardan duvar ördüm göğsüme
Bidaha yara almam
olduğun yerden
Son bir defa gel sarıl boynuma
Ayrılıktan bahsetme
Yada git kendi yoluna
Ama zamana bırakma bizi
Vücutlara böler kalbimizi
Başkasına gösterme
Kalbimdeki parmak izlerimi