Çok güzel bir kızdı, on yaşlarında deniz havlusuna sarılmış biraz içi giderek birazda korkarak havuzda oynayan çocuklara bakarak iç geçiriyordu bir köşede...Bazen kendisini kaptırıyor onlar gülünce O da gülümsüyordu...Herzaman çocuklarla çok güç zamanlarında bile konuşabilen biri olarak içimdeki dürtü ile ona yaklaşıp yanına oturdum...Diğer çocuklar bana nekadar seslense onlarla oynamamı istese de sessizce yardım çığlığı atan bu şeker şeye yardım etmek istiyordum...En azından anlamak istiyordum...
"Merhaba" dedim öncelikle kendimi tanıttım..."Çok sıcak değil mi insan böyle sıcak zamanlarda ne havuza girmek istiyor ne de başka bir şey yapmak istiyor sanırım" dedim...Hınzırca bana bakıp gülümsedi O da ismini söyledi ve sonra şunu söyledi "Aslında yüzmek güzelde ben yüzmiyim..."Ozaman şak anlıyorsunuz ilk cümledeki istekten sonrasında çekindiğini söyleyemediğini...Rutin konuşmalardan ve saçlarının nekadar güzel olduğunu söylememden sonra orda anneannesinde kaldığını öğrendim...
Bodrumda birkaç evin bir arada ve ortak havuzunun bulunduğu şirin bir yerde insanın çocuk olası geldiği o yerde bir çocuğun istediği gibi davranamaması kadar can sıkıcı sanırım başka birşey olamaz...
Sonra sıcak ve açık iletişim sonucu herşey şekilleniyor...Kariyer peşinde iki insanın ilk kızı O.Dört yaşına kadar düşüp kendine zarar vereceği düşünüldüğü için koşmasına dahi izin verilmemiş bu kadar baskıya rağmen "ben bir bireyim oysaki ben çok utanıyodum düşünsenize koşmam yasaktı" dediğindeki gözlerindeki hüzünü unutamıyorum...Bu kariyer peşindeki aile O na birde misyon yüklemiş sen okumalısın ( okumalısın ve senin sosyal hayatın budan ibaret )...Sonra o hayatı hep okumak sanmış...Türkçe,matematik teslerinde kaybolmayı, piyano çalmayı çocuk olmak sanmış...Tiyatrolara götürülmüş ama televizyondan uzak tutulmuş...Okuldaki ilişkileri arkadaşlarına ders çalıştırmaktan ibaret...Diğer çocuklarla ilk kurduğu cümle "en çok hangi dersi seviyorsunla" başlayan cümleler...Elbetteki yazın dibine kadar eğlenmek ve oyun peşinde olan çocuklar bukadar sıkıcı olan birini yanlarında tutmak istemeyip Ondan gizli buluşma planlayıp hep O nu dışladılar. O da o sıcakta hep test çözdü...Tabii ben olaya müdahil olana kadar...
Öncelikle anneannesi havuz kenarında olduğu sürece elimden geldiğince kendisine güven hissederek havuza girmesini ve bunu tek başına başarabileceğini anlamasını çalıştım...Daha sonra genelde erkek çocukları olan bu yerde erkek çocukları ile ortak konuşabileceği konular bulmaya çalıştık...Ana konumuz müzik ve Hayko Cepkin oldu...İlk defa Hayko Cepkin dinleyen bir kızı izlemek hoştu...
Sonra kendi arkadaş ilişkilerinden bahsedip geceleri hayali hırsızları kovalamaca oynamaya başladılar...Gündüzleri en uçuk hayal ürünü hikayeler yazmaca oynadılar...Birbirinden güzel hikayelerini şair Tekin Gönenç ile dinlemek çok hoştu...
Şimdi kıssadan hisseye geliyoruz.Tek bir örnek olsa ciğerimi alın ama okadar çok gözleme dayalı olarak şu cümleleri kuruyorum ki...Maalesef yetişkinler kariyer olgusu peşinde sahip oldukları yegane canlıları sanırım fazlaca kendilerine en az sorunu getirir hale getirmeye çalışırken çok kötü kalıplaşmış ve rafine bir hayata sürüklüyorlar...Çocuklar zaten beton bloklar arasında gayet birbirinden uzak, iletişim özürlü yetişirken bir yandan da ailelerinin farkında olmadıkları kadar kendilerini yalnız hissediyorlar...
"Ah! ah! hiç bir çocukluk oyunumuz kalmadı çocuklar, nasılda bilgisayar oyunlarına düştü" derken hiç kendinizi sorguladınız mı ben sormak istiyorum???...Hiç onlara bişeyler öğretmek istediniz bir girişiminiz oldu mu??Çocuklara bisiklet alıp yapayalnız bırakıyorsunuz kaç çocuğa bisiklete binmeyi öğrettiğimi, kukalı saklambaç, dokuz taş öğrettiğimi anımsamıyorum bile...Okadar mutlu oluyorlarki...ONLARDA OYUN OYNAMAK İSTİYORLAR AMA İNANIN BİLMİYORLAR...Misketleri alıyorsunuz odalarında şifonyerin üstünde kavanozlara dolduruyorsunuz...Çocuk onları aksesuar sanıyor...Evet hayat zor, evet geçim derdi...Ama çocuk yetiştirmek sanırım sadece karınlarını doyurmak ve geleceklerini teminat altına almakla pek bitmiş olmuyor...Ruhlarınıda doyurmak lazım...Kendi sporunuza ayırdığınız iki saatin bir saatini çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmek için ayırmanızı öneririm...Ben güzel bir örneğim yapıcı ve güzel yaklaşan biri olarak, peki ya kötü niyetli birisi sizin eksik bıraktığınız doyum bekleyen tarafı farklı doyurmaya kalkarsa???
2 yorum:
annem zamanında çocuk baktığı için ve baktığı çocukda benzeri bir durumda olduğu için çok iyi anlıyorum bu durumu. lendileri yeteri kadar ilgilenmedikleri gibi çocuğun tek yapabildiği kendi isteği alınmadan yazıldığı teniz, piyano vb kurslara gitmekti. zaman zaman onu ziyarete gittiğimiz zamanlar en mutlu zamanlarıydı çünkü oyun oynayabiliyor, kendisini seven, kendisiyle ilgilenen, çocukluğuna sevgi ve saygı gösteren insanlar arasında "çocuk" olabiliyordu...
Aslında sadece kariyer hedefleri değil ailelerin bu sekilde davranmasını sağlayan.
Aileler kendi bildikleri yollardan çocukları en başkaldırmaz,
sorun çıkarmayan şekilde kendi kalıpları ile (kendilerine göre mutlu) yetiştirme biçimleri.
"oğlum koşma düşersin, oğlum köpeğe yaklaşma ısırır, oğlum kavga etme"
ailelerin belkide tehlikeden uzak tutmaya çalışmasıdır bunlar ama
düşünmyorlar ki çocuğun kendini bulması, kişiliğinin oturması, düştüğünde kendi kalklmayı öğrenmesi, insanlarla iletişim kurması için belki o köpeğe ısırılmalı, sert bir şekilde düşmeli ve o dayağı yemesi gerekli.
Yazınız güzelmiş elinize sağlık...
Yorum Gönder