
25 Ekim 2009
Don't u forget about me baby

24 Ekim 2009
SON ZAMANLARDA
7 Temmuz 2009
6 Temmuz 2009
İÇİLMEMİŞ SİGARA VE KADEHTE ŞARAP

23 Mayıs 2009
YAZ GELİNCE BÜNYEYE

20 Mayıs 2009
MAYISTAN KALANLAR
18 Mayıs 2009
TÜRKAN SAYLAN EFSANE OLDU

UĞUR DÜNDAR YAZIYOR
18 Mayıs 2009
Hiç unutmuyorum, 1977 baharıydı. Doğanın gelinlik kızlar gibi renklendiği günlerin birinde, Profesör Dr. Türkan Saylan ile, onun, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi”ndeki odasında buluştuk.
Türkan Hoca, Türk insanının filmlerden, romanlardan tanıyıp korktuğu, hatta doktorların bile yanlarına yaklaşmaya cesaret edemediği cüzzam (lepra) hastalarının tedavisi için savaş vermeye başlamıştı. Yurdu karış kırış dolaşıyor, karşılaştığı her cüzzam hastasını yeni bulunan bir ilaçla tedavi ediyordu..Bu amaçla Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi”nin arka tarafında, ağaçlar arasında, çukur bir yerde inşa edildiği için uzaktan hiç fark edilmeyen küçücük Lepra Hastanesi de bu çabanın odağı olmuştu…
O yıllarda TRT nin tek kanallı televizyonuna yaptığım programlar büyük ilgi görüyordu. Hoca ile buluşmamız da, onun çağrısı ve toplumu bilgilendirme amaçlı bir program ricasıyla gerçekleşmişti.
Mütevazı odasında “Bakın çocuklar!” diyerek başladığı konuşmasında, toplumun cüzzamı (lepra) yeterince tanımadığını, abartılı filmlerden ve romanlardan kaynaklanan gereksiz bir korkunun insanlara egemen olduğunu anlattı. İlginç örnekler verirken, bağışıklık sistemi güçlü olanlara bu hastalığın kolay kolay bulaşmadığını, hatta bazen evli olan çiftlerde bile, hastalığa yakalananın diğerine bulaştırmadığını gördüğünü söyledi.
Benim içim rahatlamıştı. Ama kameraman ve sesçi arkadaşlarımın ürkekliği hala sürüyordu. Onları kendilerine bulaşmayacağı konusunda güçlükle ikna ettikten sonra hep birlikte kalkıp, Bakırköy”e, o minik kliniğe gittik. Çekinerek girdiğimiz yer, bir yatakhane görünümündeydi. Hoca o yataklardan birine doğru gitti. Karşılaştığımız görüntü anlatılacak gibi değildi.
Yatağın üzerinde oturan hastanın bacakları dizlerinden, kolları dirseklerinden itibaren erimişti. Kulakları ve burnu yoktu, gözleri görmüyordu… Türkan Hanım, yavrusunun saçlarını okşayan bir anne şefkatiyle yaklaşıp:
“Nasılsın (……) Hanım?” diye sordu.
Et ve kemik topu görünümündeki kadın, Hoca”nın sevgi dolu ellerine, eli olmayan kol kemikleriyle sıkı sıkıya sarılıp;
“İyiyim Hocam, çok iyiyim, Allah sizden razı olsun!” dedi.
Hocanın sevgi ve şefkat dolu yaklaşımı, hastanın verdiği cevap, o ana kadar “Acaba bana da bulaşır mı?” korkusuyla çekingen yaklaşımlar sergileyen ekip arkadaşlarım için de büyük bir motivasyon kaynağı olmuştu. Artık kendimizi hastalara çok yakın hissediyorduk. Hasta kadının yüzündeki gülücükler, televizyon çekimi yaptığımız gün boyu hiç eksik olmadı.
O gün bir acı gerçeği daha öğrendim. Türkan Hoca gelinceye kadar hastalar doktorlarla pek yakın bir temas içinde olamamışlar. Hatta bir hasta, tüylerimi ürperten anısını paylaşırken aynen şunları söyledi:
Daha önce tıbbiye mezunları bizi görmeye gelir ve şu karşıki tepenin üzerine dizilirlerdi. Hocaları da uzaktan bir şeyler anlatırdı. Biz hastalar, “Doktorlara hoş geldiniz demek için elleri bulunmayan bileklerimizle kopardığımız çiçekleri onlara vermek üzere yaklaştığımızda, hepsi adeta çil yavrusu gibi hastane bahçesinin içlerine doğru kaçışırlardı.”
Türkan Hoca, işte böylesine yüce bir bilim abidesiydi. Olağanüstü çabayla Türkiye”de cüzzamın neredeyse kökünü kazıdı. Binlerce hastayı topluma, ailelerine kavuşturdu…
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”nde neler yaptığını, ne denli büyük başarılara imza attığını belirtmeye hiç gerek duymuyorum.
Ama gelin görün ki, fazilet cellatları, eli öpülesi, anıtı dikilesi bu çağdaş Türk kadınına şeytanın bile akıl edemeyeceği iftiraları yağdırmakta yarış ettiler…
Ama ne oldu?
Türkan Hoca bir efsane oldu.
Bir Türkan saylan ölür, bin Türkan Saylan doğar… Başımız sağ olsun…
11 Mayıs 2009
KIZI ARTİZ Mİ YAPICAN ????



Sanki yaşadıklarımı onca sıkıntıyı başkası yaşadı :D
3 Mayıs 2009
GÜZELİM LOHUSAYIM ÇOK PİS DALARIM


PORTAKALMAVİ...
11 Nisan 2009
EDA HANIM TAKTİMİMDİR

Doktor onbeş gün önceki muayene dedediki " Artık her hafta geleceksiniz NST ye bağlanmalısın ve benimde içim rahat etmeli"
Bu bebeği nekadar zorlukla içimde tuttuğumu sona yaklaştıkça da korkulara sarıldığımı ama her tekmesinde sağlıklı olacağının sinyalini verdiği için huzur duyduğumu beni takip edenler biliyorlar...1 Nisan günü bebeğim 39 hafta artı 1 günlük oldu...Yani dokuz ay birinci gün...NST ye bağlandığımda artık tek başıma sol bacağımı kaldıramıyordum...Annem ve ebe hemşiresi yardımları ile bana hem moral verip hemde yaklaşan doğum için cesaret veriyorlardı...NST sonucu mükemmeldi doktorum 20 Nisan gününe hastanede oda ayırttı ve benim artık fazla dolanmamamı istedi...Bende sürekli yatacağımı mümkünse de 20 sinden evvel doğurmıyacağımı çünkü Boğa burcu bir kız istediğimi söyledim...Tabii ben başıma gelecekleri nereden bilebilirdim ki:(...
Hastaneden çıktığımızda herkesi aradım 3 kilo 200 gram olmuş ama artı eksi 200 gram hesaplayın işte ben annemle işkembeciye gidiyorum dedim...Bu işkembe olayıda çok komedi kaç kadın buna aşermiştir ki...
Taksiden inerken aşağıdan bıçaklanıyor gibi bir his hissettim hatta anneme de söyledim...Annem sol kasığımda başı oluğundan bunun olabileceğini söyledi...
Sol kasığımda taşıdığım için aort damarımın üstüne geleceğinden zaman zaman saplanan sancılar için pozisyon değiştirmemi ve rahatlamamı söylemişlerdi...Peki değiştiriyorum ben bu pozisyonu da neden acı geçmiyor :(. Yatağın içinde aorta gelen bebeği ordan kaçırmak için elimden geleni yaparken ağrı geçmiyordu yarı uyur yarı uyanık nekadar cebelleştiğimi bilmiyorum....Derken öksürüğe bağlı altıma kaçırdım sandım ve iki kere iç çamaşırı değiştirdim...Aklıma gelmiyorki doğum sancısı çektiğim ve suyumun gelmeye başladığı :D...Derken ne oluyor yahuu diye banyoya giderken suyun geldiğini anladım su geldikçe bacaklarımın bağı sökülüyordu...Oğlumda biz günümüzü alıp doğuma gitmiştik ben de habire yahuu bu doğum sancısı nasıl ki der dururdum :D Allahtan başka birşey dileseymişim ya...
kendine gel kızım dedim gelen su pembeydi suyun renkli olması belkide içerde bir sorun oluğu anlamına da gelebilirdi hemen eşimi ve oğlumu kaldırdım...Buna benzer bir durum yaşadığımızdan 19 haftalık gebeyken kanama ile hastaneye kalırıldığımdan onlar gene öyle birşey sandı suyum geldi desemde inandıramadım evimin direklerini...
Hastaneye gittiğimde içime turnusol kağıdı koydular ve renk değiştirmesini beklediler gerçekte suyum mu geldi ne oldu ancak böyle anlaşılıyormuş....Daha önce kimya dersinde dişimize yapıştırdığımız turnusol kağıdının eline düşmüştüm işte :D ...Hemşire NST yi doğru bağlıyamadığından "sancım var" dediğimde "ama burda sancı çıkmıyor" her dediğinde lav silahım olmadığı ve püskürtemediğim için lanetler okurken eşim ve oğlum bize verilen odaya geçmiş uyuklama pozisyou almışlardı bile...Kadın sonunda NST nin kemerini sıktığında 05:05 de gelen sancıyı gördüğünde " Sizin çok sancınız varmış " dediğinde nerdeyse kadına atlama üzereydim...Koşarak doktora ve eşime haber verdiler...Eşim son kararınız mı dedi ve evde unutulan kamerayı almaya gitti...
Sancım çok kızım ufak aklıma bir sürü şey geliyor acıdan çok ne varsa odaklanmaya çalışırken işkembeden dolayı acaba sarımsak kokuyormuyumdur diye bile düşünmedim değil...
Saat 06:00 gibi beni amelliyata alıdılar...Narkoz veren kişi "öksürüğün var mı?" dedi bende bronşitim yeni geçti dedim...Sersemletilmek isteyip sondanın sonradan takılmasını istediğimden onlarda gerekeni yaptılar...Bir ara tam Doktorum beni keserken uyandığımı anımsıyorum ama herkes bağırıyordu göğsüm inip kalkmıyor nekadar istesemde nefes alamıyorum doktor kesiyi yaparken bağırdığı kelimeleri kafamakazıdım ki uyanınca söylediğimde bana inansınlardı...Ama hala nefes alamıyordum...Sonunda dua edip biran önce tekrar uyumak istediğimi anımsadığımda boğazıma sokulan boruyu ve canımın yanmasını anımsıyorum...
Bebeğim 47cm. 2 kilo 780 gramdı...Çok güzeldi ve O nun gibi erken doğanlar yoğun bakımdayken bebeğim benim yanımdaydı...Allaha şükürler olsun ki Edam sağlıklıydı...Solunum yetmezliğine bağlı ciddi bir komplikasyon yaşadığım sezeryan amelliyatında bazı şeyleri kesildiğimi dahi duyduğumu doktoruma söyediğimde bunun olabileceğini ama bunu çoğu hastanın unuttuğunu söyledi...Amelliyata girerken ne olacaksa bebeğime değil benim başıma gelmesi için dua ettim çünkü bebeğimi çok istemiş ve O nu kaybetmektense canımı vermeyi yeğlemiştim...Çok şükür Allah beni sevdiklerime ve yavrularıma bağışladı...
Sevgilerimle...
20 Mart 2009
NE KA KOMİĞİM :D
Geçen sene "Tanrım yağmurun yüzüme yağmasını özledim" diye dövündüğümü anımsıyorumda kendime gülüyorum...Bu sene yağmur yağıyor ben arap kızı gibi camdan seyrediyorum...Yok bir iki yağmurda yürüme girişiminde bulundum ilkinde hasta oldum, ikincisinde ise aile güruh halinde üstüme geldi " Sen delirdin mi?" diye.Görende Martta denize girdim sanıcak hoş yapmaya çalıştığımın şu hamile halimle bundan pek farkı yok....
"Hayat bu güzelim insan herşeyi tatmalı" :D.Tattım canım ebemle küçük bir yüzyüze gelme olayından sonra vazgeçtim tattığım tatlardan ama olsun tattım neticede...Tuz, turşu,turşu suyu olayını bitirdim...Şimdi deli gibi gecenin bir vakti aylarca o yatak odasında kapalı kalmışsında sanki herkesi uyutup kaçacakmış hissiyle buzdolabına düzenlediğim gece ziyaretlerinde ekmek arası turşu,üstüne mayonez yanında da en acısından turşu suyu içeceğimle üzerime projektör salınmayacak olsa da evdekilerin hışmından korkumdan köşe bucak saklanarak lüplettiğim zıkkımlanmalarım artık bir anı olarak kaldı ...Çünkü turşu suyu ve turşu yüzünden vücudum su tutmaya başladı.Ödem yapan vücut tansiyonuda zıplattı ki bu hamilelikte ühüüüüüüüüüüüü!!! erken doğum sebebi...Doktor bana kızmakta kendinden geçerken aklımda kalan tek şey " Bu bebeği içinde tutmak için neler yaptın şimdi bukadar ucuz birşey yüzünden bebeğini kaybetmene asla izin veremem"di ...Annem ağlamaktan kendinden geçmiş bense iki katı olmuş yüzümle melun melun doktora bakıyordum...Neticede kesilen turşu suyu ve turşu sayesinde iki günde 4 kilo gitti...Aslında ödem çözüldü gecede dokuz kere çişe gitmek mahiyetinde elbette :D...

Puhahahha! Adanalılar gibi ayakkabının arkasına basıp yürüyorum...Ayakkabılar beni boğmaya başladı...Bu arada tam dört haftam kaldı ve yaz gebelerine terlik giyme rahatlıkları konusunda imrendiğimi belirtmek isterim...
Bu arada salgılanan bir hormondan dolayı kelalaka konularda ağlar oldum...İçgüdüsel bir dişiliğimle sürekli yuvamda düzen ve temizlik olayına giriştim...Annem psikolojimden endişe etsede doktor bunların normal olduğunu söylüyor... Bu içgüdüsel durumlarda ayrı bir komedi... Günde bilmem kaçkere boş beşiğin içine gidip bakıyorum :D .Gerçi pek boş değil bir sürü peluş doldurdum... İnsan hareketleri kısıtlanınca da sinir oluyor :D... Kendimi ters dönmüş kaplumbağa gibi hissediyorum.Bazen bacağımı kaldıramıyorum bu hallerim de komik...Kaldırıma çıkamıyorum...Tanrım keklik gibi sektiğim zamanlar nekadar güzelmiş...
Eeeee! ama herşeye değer...Hele ultrasonda O nun küçücük elleriyle yaptığı gölge dansını izlemek herşeye değer...Sesini, yüzünü, cimcimeliklerini sabırsızlıkla bekliyoruz bakalım...Herşeyin hayırlısı ve sağlıklısı ile karşılaşmamız dileğimle....
7 Mart 2009
6 Mart 2009
SAKLADIM CEPHANELERİMİ
5 Mart 2009
MİLLİ GÖRÜŞ,DİN BİLGİSİ VE MR.BEEN

Çocuklar çok fazla soru soruyor önemli olan onun yaşına uygun abartmadan istediği tatminde cevap verebilmek...Bu uğurda doğru insan yetiştirmek adına ben işimden ayrıldım...Maddi durumumuz bunada müsait olduğu için bu kararı aldık...Hayatta programlı olduktan sonra pekçok işi yapabileceğime inanırken çocuk söz konusu olduğunda doğrularımı tekrar gözden geçirmek zorunda kaldım...Bu arada çalışıyor olsamda belki bukadar vakit ayıramaz ama vermem gereken sevgi ve doğru insan olmak adına ne varsa gene verirdim bunuda biliyorum...Bunu yapan annelere de saygı duyuyorum...
Türkiyede yaşayınca ister istemez içinde yaşadığımız toplumdaki paylaşımlarımızdan dolayı çocuğa önce saygılı olmayı ve yargılamadan önce anlamayı öğretmeye çabalıyoruz...Henüz siyasi bir soruyla gelmediği için din ve Atatürkçü eğitim konusunda bu şu anda böyle...
Ama maalesef sevgiyle sadece bir ömür geçecek sanıp evlenip hemen çocuk yapıp daha çocuklar yaşına girmeden ayrılan anne babalar yüzünden ne kadar sağlıklı bir nesil yetişiyor bilemiyorum...Diğer taraftan doğum kontrolünü günah bilip şeriat kanunları ile yaşayan ülkenin bir diğer yarısında peşpeşe doğup içinde hiç bir kavram yeşertilmemiş çocuklarla da aynı topluma bıraktığımız oğlumuz içine yerleştirdiğimiz sağlam dinamiklerle şimdilik doğru yolda olduğumuzu bize gösteriyor...
Okulda Kanadalı olan İngilizce öğretmenin yersiz abartılı sinirli tavırları karşısında hakkını aramak adına belkide biraz çocukça Müdür Yardımcısına gidip " Kimse kimseye anlamadan bağırmamalı o hep ingilizce konuşuyor ve zaten anlamadığımız için kendimizi savunamıyoruz " da derken ve rencide edildiği bir iki olayı gözünden yaşlar aksada dimdik anlatabiliyor...
Kapıdan içeri yıkılır gibi girdiği günlerden birinde "anne çocuklar B... oynamıyorlar artık neden biliyormusun çünkü B... Allaha inanmıyor ne kadar saçmaladılar anne görsen" Birdakika nasıl oluyorda Allaha inanmak konusu açıldıda siz bunu öğrenip birde çocuğa tavır aldınız ki" "Siz deme anne beni Onun düşüncesi ilgilendirmiyor O benim arkadaşım""İşte ( bir olay anlatırken hep işte kelimesi ile başlıyor bu aralar :D ) annesi babası gelmiş Din dersindeki sınavlara derse girmesini istemediklerini çünkü Allaha inanmadıkalrını söylemişler bu yüzden B... de Allaha inanmıyor çünkü babasıda inanmıyor..." arkasından çok günah diymi anne ya da Allah çarpar değil mi anne gibi cümleler gelmedi...Kötü olan öğretmen veli görüşmesinin sınıfa yansıması...Evet bizim oğlumuz Allaha inanmadığı için arkadaşından vazgeçmedi ama ya diğer çocukların tutumları...Uzunca süre arkadaşlarının tavırlarından etkilenip arkadaşım dediği çocuktan uzaklaşıp uzaklaşmıyacağını gözlemledik uzaklaşmadı olayın üzerinde de durmadı...
Diğer taraftan maalesef hiç bir düzgün yayın bulamadığımızdan zaman zaman Antep in kurtuluşu olsun, İzmirin işgali olsun tüm bunları ilk başlarda masalsı daha sonra ise daha yaşına uygun anlatmaya başlamıştık...Milli mücadeledeki kahramanlıkları dinlemek O nu okadar çok mutlu ediyorduki biz daha fazla detayı okula bıraktık hani dedik okul bilgi yuvası olayları savaşları daha bilinçli bir şekilde anlatır ve hitap ederler...Ama maalesef olanı söyliyeyim koskoca Sakarya,1. ve 2. İnönü savaşları,Büyük Taarruz, T.B.M.M nin açılışı,İstanbul un işgalden kurtuluşu koskoca Sosyal Bilgiler Kitabında Orta sayfada iki sayfaya dağalmış tarih sırasını geçtik tarihleri dahi belirtilmeden konular sayfaya düzensiz dağalmış bir şekilde çocuklara verilmeye çalışılmış...Kurtuluş Savaşının geçtiği tek konu Kurtuluş Savaşında Kadının yeri...Koca savaş yok...Çocuğun yaşadığı hayal kırıklığını anlatamam...Müfradat 10 yaşa uygun bunu bulmuş...Doğuda mermiler altında, kmlerce uzakta okula mayın yüzünden asker eşliğinde giden çocuklar varken ve onların yaşı düşünülmezken, çocuklar geçim sıkıntısından yazları çalıştırılırken, bu ülke en değerli varlığının çocuk olduğunu dile getirmezken birileri oturmuş milli birlik ve beraberliği sağlıyacak konuları ancak bu kadar öğrenmelerini uygun bulmuş...
Çocukalr okadar zeki ve ufukları okadar genişki...Okulda Konferans salonunda her hafta bir film izliyorlar hadi onu geçtim anaokulları da dahil ayda bir çocukları ya tiyatro ya da sinemaya götürüyorlar tabii maalesef bu uygulamalar büyük şehirlerde geçerli...
Çocuk ne dedi biliyor musunuz??? " Anne Mr.Beenden bize ne gülüyoruz geçiyor neden Atatürkle ilgili, geçmişimizle ilgili film izleyemiyoruz...Evet bende soruyorum neden elin japonu düşünüyorda sizler bu çocukları pikniğe götürür gibi Çanakkale ye götürüyorsunuz, oradaki kahramanlıkları bu çocuklara vermiyorsunuz...Çanakkaleye gittik mi gittik ne gördük savaş alanlarını ve mezarları....Gittik gördük geldik ne anladık HİİİÇÇÇ...
Bilinç vermezseniz,spora veya doğru aktivitelere yönlendirmezseniz ya ellerine erken yaşta silah alıyor, ya uyuşturucuya yöneliyor ya da beş çocuğu olan adamlara kaçıyorlar...
Ne diyebilirimki üzülüyorum...Bize ne Mr.Beenden biz Atatürkü, biz kahramanlıklarımızı öğrenmek istiyoruz...Yakın geçmişi çocuğuma doğru anlatmak istiyorum..."Adnan Menderes kim "diye sorduğunda apışıp kalmak istemiyorum...Bilmediğimden değil nasıl ve nerden başlıyacağımı bilmediğimden...Bu çocuklar öğrenmek istiyor İslami dayatmalarla, 8 yy. Hicaz kafasını değiştirmemişlerle, bilinçlendirmeden uzak, ne olduğu belli olmayan müfredatlara teslim etmekle olmaz bu....Mr.Beenden bize ne....
Portakalmavisi
4 Mart 2009
2 Mart 2009
RAKI, BALIK, BOĞAZ...

24 Şubat 2009
SANA

23 Şubat 2009
İÇİMDEKİ KELEBEĞE MESAJLAR (I),

10 Şubat 2009
SEVGİ KIRINTILARINDA TAKILI KALMAK
